26 Aralık 2009 Cumartesi

traum weiter mamo!


şu fotoğrafı görür görmez kendi çocukluğum geldi aklıma..genelde çocukluk anılarımın hepsinde başroldeyimdir.herkesin böyle mi bilmiyorum ama,benim çocukluğuma dair hatırladığım bütün anılarda ben,olayın baş kahramanıyım.hep iyi rollerdeyim üstelik..sempatik,çalışkan,temiz,başarılı,komşunun efendi oğlu,sınıfın en sevilen adamı falan..lise yıllarına doğru,başrol paylaşıyorum bu sefer.yanımda bir başka arkadaşım da oluyor.bu kez o arkadaşımla beraber ilgi odağı olma,dikkati kendi üzerime çekme telaşındayım.olduk olmadık zamanlarda bir şiir okuyup,arkasından "kendi şiirim" diye eklemeler,"size bir türkü söylim,size bir fıkra anlatim,size taklit yapim" türünden ilgi çekebilmek adına çabalamalar falan..okul sonrası hayat ve askerlikle beraber gelen yıllarda ise,deyim yerindeyse,sürekli aşağıya giden bir grafik..ringin köşesine sıkışmış bir boksör gibiyim ve dayak yiyorum durmadan..gardım düşmüş,gong çocukluk kadar uzak..

sonra,hayatıma giren ve hiç hesapta olmayan bir varlık,meslek sahibi olmak gibi bir amaç,askerliğin verdiği olgunluk,toplumsal statünün gözümde arzettiği önemin artması derken,birden kendime çeki düzen verme ihtiyacı hissetmiştim..hiç unutmam bir ikindi vakti Belek-Kadriye arası yolda yürüyüşe çıkmıştım,güneşe doğru..güneşin içime doğması hissi mi,yoksa içime nur doğması olayı mıdır nedir,yaklaşık 15 saniye kadar hızlı hızlı yürüyerek planladım kafamdan bir şeyler ve o anda aynı hızla ters istikamete dönüp hızla eve koyuldum.bir ajandam vardır benim.o ajandayı açıp önümdeki 5 yılın planlamasını yaptım kendimce..o fotoğrafı gördüğüm an gözümde beliren çocukluk anıları,neler oldu şu hayatta muhasebesi beni o ajandanın başına getirmişti.2,5 sayfalık yazıyı okurken suratımda yavşak bir gülümseme belirmedi desem yalan olur..ve hayatımda ilk defa,evet ilk defa kendimle gurur duydum ben!aklımın erdiği günden beri kendimi hep sevmişimdir..affedilmeyecek günahlarım var benim,herkesten sakladığım günahlarım!!kimseye söylemediğim kusurlarım var..ama sonuçta ben onların bütünüydüm işte!kendimi sevme hakkımı kullanmak en doğal hakkımdı benim,ve sevmiştim,seviyorum,severim kendimi..ama yazdığım gibi,"ilk defa" kendimle gurur duydum..

o yazıyı kaleme aldığım gün şu an çalıştığım turizm-otelcilik sektöründe ilk haftalık iznimi hakettiğim gündü.yani otelcilik sektörünün en fazla 2 haftalık çalışanıydım,anlayacağınız -en klasik tabirle- daha yolun başındaydım..insanların açığını aramaya başladım o dakikadan sonra.kimsenin açığını yüzüne vurmak değildi niyetim,ama herkesin açığını bulup kendi açıklarımı kapatacaktım.hiç kimsenin ekmeğinde gözümüz yoktu,hala yok;ama ekmeğin en güzel yerini yemek için herkesin ortak şansı vardı.ben insanlarda bulup,kendimde kapattığım açıklarla,ekmeğin en güzelini kapacaktım..acımasız bir döngünün içine düşmüşseniz eğer,duadan ve taktirden çok daha fazlasına ihtiyacınız vardır bundan emin olun!şunu söyleyebilirm açık yüreklilikle,bir üst mevkide boşalan her pozisyon için hırs duymuyorsanız,dünyada bütün işleri yapabileceksiniz demektir;bütün işlerin,en alt kademelerini!!hırslı olmalısınız..hırsınız gözünüzü bürümeyecek ama,onu her zaman kullanıma hazır tutacaksınız.melekleriniz ve şeytanlarınız eşit sayıda olacak bir kere..sadece meleklerle de yola çıkılmaz,sadece şeytanlarla da..kendiniz için daha iyisini istemek,sizden başka herkes için kötüsünü dilemek demek değildir.siz kendiniz için en iyisini istemelisiniz..geri kalanların kendileri için ne isteyeceklerini kendileri bilir..

işte ben bu ruh haliyle çıktığım yolda,neler yapmışım diye şöyle bi baktım ajandama!planladığım 5 yıl henüz dolmadı.o gün hedefim,5 yıl sonra bulunduğum hiyeraşik düzende 4 basamak atlamış olmaktı ama, Allah'a şükürler olsun ki,ben o planlamada varmak istediğim yere varmışım,kalan zamana oynuyorum şimdi..yapmam gerekenin geri kalan zamanı,bir üst kademede ihtiyacım olan şeyleri tamamlamak olduğunu biliyorum tabiki ve var gücümle çalışıyorum..Allah utandırmasın diyebiliyorum sadece..(daha doğrusu mamo,utanmamak için elinden geleni yapsın ve bu çabasını gören Allah notunu kırmasın,belki üstüne bi de kanaat kullansın diye!)

o nottan bugüne neler değişti,neler değişmedi tam olarak bilemiyorum..tarih,mevsimler,aldığım ünvanlar,üstümdeki-altımdaki insanlar...değişen çok şey oldu besbelli..bugün bu yazıyı umutla bana yazdıran bir şey var ki,o da bana o yazıyı yazdıran ruh halinin bana kattığı şeylerin halen bu bünyeye yön vermesi ve bu ruh halinin henüz değişmemiş olması..

yüreğimde tomurcuklanan bir çiçekti hayat dediğiniz şey,ona bir kuş kondu ve bana şunu söyledi:hayallerini gerçekleştirmek için,kendin için,kendine verdiğin söz için:koşmaya devam oğlum mamo,herşey çok güzel olacak!

24 Aralık 2009 Perşembe

no vumun,no kıray!


Son 1 yılımı çok nadiren sohbet ederek geçiriyorum..kendi kabuğuma çekilmiş,etrafımı gözlemliyorum..büyük düşünür İbrahim DADLISES’in dediği gibi:o eski halimden eser yok şimdi..Saygıdeğer insan Engin Doğan bu yazımı okuyunca yine kızcak bana “ulan zihnini bu boş şeylerle yorma” diye ama,bu blog benim dertleşme,içimi dökme,sevdiğimi paylaşma,sevmediğimi eleştirme alanım oldu,idare et..


Hemen olayı anlatıp Engin Abi’ya yakalanmadan kaçıcam:Şimdi geçen arkadaşın birinin sarhoş hallerini intiharın en acısız yolunu arayarak dinlerken ettiği bi lafla derinden irkildim(!).arkadaşımız kız arkadaşının kendisini 195. kere terk etmesinin akabinde hayatın sırrını çözmüş bir edayla şöyle dedi:”o kıvırcık doğru söylemiş abi,kadın yok,ağlamak yok!no vumun,no kıray a…… k…..!!”



Gülmek,gülmekten ölmek,herif o haliyle benim güldüğümü görüp beni yemesin diye bir an önce kaçıp gitmek arasında hayatımın en büyük karasızlığını yaşadım..şimdi ben o öküze desem ki:”la öküz!!onun anlamı,ağlama kadın ağlamadır..yalnız bu çevirinin senin sarhoşluğundan değil de öküzlüğünden geldiğini bildiğim için,müsaadenle gülmekten altıma işeyeceğim” desem hoş kaçar mı?kaçmaz..susma hakkımı kullandım ama,gel bi de bana sor!!



Bana müsaade arkadaşlar..gülücem biraz:))

dost başa.... (!)




açıklarını kapatmak için borç alan ve borç aldığı ülkelerden daha az çalışıp daha fazla tatil yapan güzel ülkemin insanları,merhaba..yukarıdaki fotoğraf,bolluğuyla meşhur tatillerimize sebebiyet veren bayramların birinde çekildi büyük ihtimal..çocukların yaşlarına bakılırsa 23 Nisanlardan biri..hani sürekli övünüyoruz ya  dünyanın tek çocuk bayramı diye,o bayram işte!..hani bayram töreni için kıyafet hazırlatıp,parasını çocuklardan almaya çalıştığımız,o parayı veremeyen dar gelirli insanların çocuklarını tören alanının etrafında okul önlüğüyle kenar süsü yaptığımız(bkz.resmin sol üst köşesi);tribünde önlüklü çocuğun ve gösteri "yapabilen" çocuğun ailesi diye sınırlar belirlediğimiz bayram var ya;hani o kıyafeti veremeyen duvar işçisinin,pazarcının,hamalın,memurun çocuğunun bayramından ziyade,bayramlığı olanların gövde gösterisi olan bayram var ya;o bayram işte bu..büyük ihtimal..

sunacak yemeğin yoksa,ziyafet vermemek en akıllı çözümdür!aklın ve mantığın emrettiği budur!din,doğa,töre,akıl hep aynı şeyleri söyler ama hep farklı kanllardan girerek..yeterli kadar malın yoksa hacca gitmeyeceksin kardeşim,yeteneğin yoksa sanatçı olmaya çalışmayacaksın,kanadın yoksa uçamayacaksın hemşerim!!!ve devletsen,soru işaretsiz,burkulmuş tek bir yüreğin olmadığı,sınırlarla bezenmiş bir bayram kutlamaya gücün yoksa,BUGÜN BAYRAM diye kutlamayacaksın!!!çocuklarınıza sınırlar çizerek kutlattığınız bir bayramda,birilerinin oğlunu kızını makam koltuklarına oturtup jest yaparsınız,sonra o çocuklar bir gün gerçekten o koltuklara oturduğunda bıraktığınız yerlerden başlarlar o sınırları çizmeye..işte o zaman da ahlayıp vahlamayacaksın usta,ağlayıp;vahlamayacaksın!!

çok konuştum yine..fotoğrafa dönüp lafımı bitirmek istiyorum:ben askerdeyken,telefon kulübelerinde,santral konsolunda,telsizlerin üstünde bir yazı,uyarı görürdüm hep:DİKKAT!DÜŞMAN DİNLİYOR!..değerli büyüklerime atalarımızın bize çıkardığı yol haritası harita üzerinden bir noktayı göstermek istiyorum:"DİKKAT!DÜŞMAN AYAĞA BAKIYOR!!"





20 Aralık 2009 Pazar

obaa :)))


müthiş bi hikaye duydum önceki gün,bizzat sahibinden.sonra not aldım blogda yazcam diye unuttum..şimdi nasip oldu yazmak.

efenim,yaklaşık 5 yıldır tanıdığım bir zat-ı muhterem var,adı da Muhterem :) şimdi bu yazıyı okuyan bizim Işıklar tayfasında bir gülümseme baş gösterecek :) evet evet bizim Muhterem Hoca!..arkadaşlar tanımayanlar için anlatayım,Muhterem Hoca Antalya'da bir devlet lisesinde Müdür Yardımcısı.kendi branşı matematik ama artık derslere girmiyor..müthiş bir espiri yeteneğine sahip,hep neşeli,hep ferrasini satan bilge pozunda bi adam..aynı zamanda Antalyaspor maçlarının da vazgeçilmez tribün yüzü..geçen Muhterem Hocayla beraber muhabbetteyiz..ışığı gören pervaneler gibi doluştuk etrafına.bize bire bir kendisinin yaşadığı bir olay anlattı ki akıllara ziyan..aynen aktarıyorum:

"şimdi geçen yılın ÖSS sınavından sonra bizim öğrenciler okula geldiler,gene sardılar hocaların etrafını,yok şu kadar netim var,yok şu kadar soru yaptım,yok bilmem ne,yok efenim şöle,yok efenim böle..derken  bizim kızlardan biri seke seke geldi,hocam 24 netim var metematikten,Sosyal  bilmem kaç,edebiyat bilmem kaç,hayat bilgisi bilmem kaç...yav notlar çok düşük hakkaten,dediğine göre..ben heralde lafın sonunda hastaydım yapamadım falan diyecek sanarken bizim ki patlattı:bu netlerle nereye girebiliriiim?2 senelik değil ama,4 yıllıklardan nereye girebilirim?..ulan durdum durdum ama dayanamadım,patlattım:KIZIM SEN BU NETLERLE,BENCE SENEYE Bİ DAHA GİRERSİN :))"

çok yaşa hocam..hep diyosun ya "sevin la beni" diye..çok yaşa be hocam,çok seviyoruz seni..

yyuuhh!!


insan hakları,hayvan hakları,sen insan mısın,hepsini geçtim ben..edebiyata hiç gerek yok,şunu söyle bana;nassı soktunuz la onu oraya!!!

19 Aralık 2009 Cumartesi

hakem düdüğünü çaldı,kaos başladı!


Türk spor tarihinde yazılamya değmeyecek şeylerin başında hakemler ve yöneticilerin onların hakkında sarfettikleri söylemler gelir..zira o kadar çoktur ki,onlara Türk Spor Tarihi içerisinde ayrı bir bölüm açmak bile yetmez.o konu hakkında başlı başına tarih yazmak gerekir..

geçen hafta da sayın Aziz Yıldırım kulüpler birliği başkanlığından istifa etti,hakem hatalarına karşı camiasını koruyamadığı gerekçesiyle,hayırlısı olsun..sonra,sonra dediğimde sadece 1 hafta sonra,Ankaragücü'ne karşı oynarken,rakibin buz gibi golünü vermeyen hakemin adını bile ağzına almadı,konu hakkında tek kelime etmedi..garip!ben şahsen,hakemin o kararında Aziz Yıldırım'ın kararlarını etkili olduğuna İNANMIYORUM!!sadece şunu söylemek istiyorum:"Aziz Başkanım,bu bir hatadır.kasıt değildir..senin maçında olan da hataydı,başkasının maçında olan da..bunun adı HA-TA!!"

Aziz Başkana söyleyeceklerim bu kadar,geldim meramımı anlatmaya:maça girerken kuyrukta kaynak yapar,başkasının hakkını katledersin,memursundur işi yapmak için rüşvet yersin,askersindir nöbette uyursun,öğrencisindir kopya çekersin,para teslim edilir zimmetine geçirirsin,görev verilir kötüye kullanırsın,otele gidersin havlu çalarsın,restorana gider hesabı ödemeden kaçarsın,belediye otobüsüne orta kapıdan binersin,sahte rakı üretir,kaçak sigara satarsın,korsan kitap okursun,sahte kaset-cd satın alırsın,polis ceza yazar amcanı-dayını ararsın,kız vermezler kaçırırsın,birebir dövüşür dayak yer,mahalleden adam çağırırsın..bütün bunları yaparsın,caddede,iş yerinde,parkta,bahçede.sen yaparsın!ben yaparım!o yapar!biz yaparız!!kabul edelim abi,biz bütün bunları bilerek-görerek-kendi hür irademizle yaparız..sonra içimizden birileri çıkar hakem olur,üst düzey dedikleri mertebeye çıkar ve süper ligde maç yönetir,biz de çalanlar,kaçıranlar,rüşvet verenler-yiyenler,zimmete geçirenler hep beraber o adamları eleştiririz.oh ne ala memleket be!!biz bütün bunları yaparken içimizden bir kaçının hak gaspetmesi mi göze battı!!!ki ben hakemlerin yaptığına kasıt değil,hata gözeyle bakanlardanım,o zaman şunu soruyorum:bizim bile bile yaptıklarımız ayan beyan ortadayken,yapılan bir iki hatayla hak gaspedenler mi oldu bütün toplumun hedefindeki adamlar!!

yürüyün lan işinize!!gaspmış,hakmış,hukukmuş...dön de bi aynaya bak dümbelek!!!

güzel şarkı


uzun zamandır iyi şarkı-iyi klip bütünlüğü sağlanmış..bence ;)

THIS IS THE LIFE

oh the wind whistles down
the cold dark street tonight
and the people they were dancing to the music vibe
and the boys chase the girls with the curls in their hair
while the shy tormented youth sit way over there
and the songs they get louder
each one better than before



and you're singing the song
thinking this is the life
and you wake up in the morning and you're head feels twice the size
where you gonna go? where you gonna go?
where you gonna sleep tonight?

so you're heading down the road in your taxi for four
and you're waiting outside jimmy's front door

but nobody's in and nobody's home 'til four


so you're sitting there with nothing to do
talking about robert riger and his motley crew
and where you're gonna go and where you're gonna sleep tonight?
 
 
ŞARKIYI DİNLEMEK VE KLİBİNİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN

kahve'nin rengi...



paradoks dedim ya,taktım kafayı buna ben..bi tane de ben uydurayım dedim..daha önce bir yerde yayınlandı mı bilmiyorum ama,kendim hiç bi yerde ne rastladım,ne okudum:

soru şu:kahverengi diğer bir renk var ya hani..yukarıda görünen rank ne:KAHVERENGİ.peki o zaman aşağıda görünen çuvalın içinde bulunan kahve ne renk?




hemen cevaplamaya kalkmayın,düşündüğünüzden az bi şey daha karışık..cevaplarınızı bekliyorum..

:))

paradoks


daha önce de demiştim paradokslara hastayımdır diye..onlardan bi tane daha işte..beğeninize ve dikkatinize sunulur..

bu gece elimdeki paradoks fotoğraflarına bakarken,şöyle bi felsefik tribe bindirdim ruhumu:paradoks dediğin nihayetinde içinden çıkılamayan durum,2 ucu boklu değnek,garip olaylar bütünü felan...hayat lan bu işte;hayat!

siz öbür herifi görcektiniz..


mümkün olduğunca yaşananaları sıcağı sıcağına yazmam bu blogda..o zaman insanlar ani tepkiler verebiliyor,can acısıyla veya sevincin yarattığı sarhoşlukla farklı yorumlayabiliyor..

geçen haftanın bombası,resimde görünen sığırın yumruklanmasıydı heralde..ironiye bakar mısınız:herifin en önem verdiği şey dış görünüş,daha önce estetik ameliyat geçiriyor ve suratından yumruk yiyip,suratın şeklini değiştiriyorlar..enteresan...

Berluconi hep bende,kart zampara-her işi yüzüne gözüne bulaştıran,ama denemekten vazgeçmeyen beceriksiz ama sevimli bir girişimci-en son balara duyar'daki Hallederiz Kadir-Şekerpare'de Şener Şen'in canlandırdığı şerefsiz komser karışımı bir izlenim bırakmıştır.karikatürlük bir tiptir kısacası..bu özelliklerin bende yarattığı dalgalanmaya bakarsak sıradaki gelişmeler şunlardır:Berlusconi bir sonraki basın toplantısında bu konuya değinecek ve şöyle diyecektir:Herif çağırdı beni,bilader gel bi şey konuşcaz 2 dakka geçelim şöyle dedi,sonra kapattı bi tane..yazıyo ya basın,şöyle oldu,yüzü gözü patladı diye,siz öbür herifi görcektiniz..bi koydum kafa arkaya düştü,ense kökünü yapıştım,bi tane daha patlattım,yığıldı kaldı..ah elimden almasalardı..ama işi düşcek onun devlete bakın napcam ben ona....pardon alamadım soruyu...(?)...yok yok kız davası değil..


herif pis patlatmış ama haa:))

özel kanallara öneri!!


özel kanallara sesleniyorum:yaprak dökümü,aşk-ı memnu,dudaktan kalbe,hanımın çiftliği diyerekten;alttan alta "Türk Edebiyatına da sahip çıkıyoruz" ayağına yatarak romanları,kitapları televizyona uyarladınız.bizler de,senaristlerinizin adam gibi senaryolar çıkaramadığını,çıkardıkları senaryoların da ne kadar kötü olduklarını görmezden gelip,bu yalanı yedik(!)..hoş,uyarladıklarınızı bile 2 bölüm sonra leşe çevirdinizi de neyse,o konuya girmicem..

size bi tavsiyem var..hazır uyarlayıp uyarlayıp koyuyosunuz önümüze..size 3 ciltlik bi kitap öneriyorum,3 sezon çıkartabilirsiniz..hatta siz için işine herifin kızıyla iş pişiren bi hala kızı koyar,lezbiyenlik Türk gençliğini nasıl etkiler gibi magazinsel seramoni eşliğinde işin kaymağını yersiniz..kitabımızın adı Das Kapital,yazarı Karl Marx!hatta reklamları da şöyle olur:
Karl Marx'ın ölümsüz eserinden uyarlanan Das Kapital bu akşam "Kanal Bimem N" ekranlarında.sakın kaçırmayın..

nasıl fikir?

uyarlamazsanız topsunuz!!

17 Aralık 2009 Perşembe

gözün baktığı,kalbin gördüğü..


hangi göz gördü şu manzarayı,hangi bilinçaltı yakaladı kareyi,hayret..ne herhangi bir siyah-beyaz fotoğraf gibi klasik,ne herhangi bir kıyıya vuran dalga fotoğrafı gibi,sıradan;ne de koca bir fotoğraf karesinde ki tek insan klişesi kadar bayat..bildiğin hayatı çekmiş herif tek karede,helal olsun üstat!!!

bir damalı tahtadır yeryüzü,sınırları damalarla çizilmiş milyonlarca hayat...ya şahsın,ya mat!!

hadi rastgele..

yüzleşme (!)



fotoğraf,Kudis'te bulunan soykırım müzesinden..Hitler'in yahudilere yaptığı soykırım anısına yapılmış bir müze..fotoğrafta görünenler ise, Alman 18 yaş altı milli takımı..insanoğlu tarihle hep yüzleşmiştir varolduğundan beri..yıllardır Hitler'i "sadece" cani,Yahudileri ise "sadece" masum göstermekle,işin kolayına kaçtı insanoğlu..hiç bir mesaj kaygısı gütmeden,bir kere daha hiç bir şeye faydası olmayacağını,hiç kimsenin bu farkı anlamak için çaba harcamayacağını bile bile,öööylesine not düşeyim;o bir "SOY"kırım değildi..orada ölenlerin ortak paydası yahudi olmaktı..dini içerikli bir şeydi o yapılan..(ayrıntı çok gereksiz,farkındayım)

velhasıl,yukarıdaki fotoğraf,bu haftanın enteresan fotoğraflarından biris olmuş..fotoğrafı aldığım sitede fotoğrafın ismi confrontation olarak geçiyor,yani yüzleşme..bir diktatörün yaptıklarının hesabını,yükünü bu,henüz reşit olmamış çocuklara yüklemişler anlayacağınız..bunun adı haksızlıktır!bu bir yüzleşme değildir,benim kanaatimce,bunu iddia etmekse,düpedüz yüzsüzlüktür!!

söyleyen kaçtı...

14 Aralık 2009 Pazartesi

URFA

1984'ün kasımıymış dünyaya geldiğimde,hiç hatırlamıyorum..söylediler inandım ne bileyim!Şanlıurfa'da dünyaya geldim.kendi tabirimce,Urfa;olabildiğince güneyde,ziyadesiyle doğuda..kaderde ondan ayrı düşmekte varmış,koptuk gittik uzaklara..geldim gördüm ki,buralar harbiden çok uzak.."Urfa'da kitap var mı?" diye sormuşlardı,çantamdan Goethe'nin Faust'unu çıkartmıştım,Urfa'dan getirdim diyerek;Goethe'nin,sonunda "e" olmayan haline dönmüşlerdi.ha bir de gazete sormuşlardı..var mıydı Urfa'da gazete?.."siz de beyin var mı lan develer?" diye bir soru peyda olmuştu içimde,dışa vuramamıştım,deplasmandaydım..3 puan'a hayır demezdim ama,1 puana razıydım..susmuştum..susmalarımı,yüreğimde utancımdan arta kalan yere koymuştum..insanlar meğer nasıl merak edermiş doğuyu,onu öğrenmiştim..nerelisin sorusuna verdiğim her cevabın ardından,"nasıl bir yer?" demişlerdi..hepsinin aklında bu soruya çoktan verilmiş cevaplar vardı aslında..o cevapların teyidini beklemişlerdi benden..onların cevaplarından sınav kağıdı olsa,hepsi sınıfta kalmıştı haberleri yok.."var" demiştim;"Urfa'da kitap var!Urfa'da gazete var!var olmasından daha ötesi,daha önemlisi var:Urfa'da bunları okuyan var!!!"


bir Balıklıgöl'ü bellemişlerdi,bir de kubbeli evlerini Harran'ın..o evleri Balıklıgöl'ün çevresinde

sıralanmış,bütün Urfa'lıları da o evlerde yaşayanlar olarak kabl etmişlerdi..akıl vermişti hatta birisi;"e hastanelerde öyleyse değişmesi lazım yaa!hijyenik olur mu ki?""öyle bir sorun yok,çünkü hastane yok!" demiştim bende.gözlerini fal taşı gibi açıp bakmışlardı..sonra oturup anlatmaya başlamıştım."bakın,Antalya Düden şelalesi çevresinde kurulmuş,bir kaç antik tiyatro ve tarihi evlerin içerisinde yaşayan insanların meydana getirdiği bir yer değildir..onlar ayrıdır,Antalya ayrıdır..bütün antalya deniz kıyısındaki 5 yıldızlı otellerde de yaşamaz,biliyorsunuz,aynen öyle..Urfa da Balıklıgöl ve o kubbeli evlerden meydana gelen bir yer değildir!"..anlamışlar mıydı?evet.inanmışlar mıydı?hayır!!onlar yine kendi bildiklerini,içlerinden tekrar etmeye devam etmişlerdi.sadece Urfa değil,bütün doğu bu insanların gözünde;bozuk türkçeli,kendi adını dahi yazamayan,okumayan,yol yordam bilmeyen,terörist,bölücü olak görülmeye devam edecek,daha çook uzun bir süre..şimdilik hiç bir kampanya,hiç bir atılım,hiç bir "açılım" bunu değiştirmeye yetmeyecek..


şimdi gelelim herkesin bana sorduğu soruya:Urfa nasıl bir yer?

dünyanın en saçma sorularından birisi olarak gördüğüm bu soruya verdiğim cevap fikstir:"kime göre?"bana göre soruyorsanız bana göre Urfa;arkadaşlarımla ağız dolusu gülebileceğim kadar neşeli bir yer..geçmiş günlerimin en yakın tanığı olarak,acılarımı hatırlatacak kadar acımasız,çocukluğumu hatırlatacak kadar nostaljik,kaybettiklerimi hatırlatacak kadar yaslı bir yer!!her bakan bir fotoğrafta başka şeyler görür.Balıklıgöl'e bakıp manaviyatı canlananlar da var,iştahı kabaranlarda.ben ne zaman balıklıgöl fotoğrafı görsem,arkadaşlarla gidilen bir cumartesi gezmesinde,balıklıgölün önünde yem satan bir amcaya "emmo balığlıgöl nerde?" diye sardığımız makara gelir..bu şakayı planladığımız dakikalar güler,arkadaşların yüzünü hatırladıkça duygulanır,o amcanın ayağa kalkıp bize 5 metre öteyi tarif etme zahmetini hatırladıkça da utanırım!!bir yer için "nasıl bir yer?" diye bir soru sorulmaz kimseye..orası herkes için başka bir yerdir çünkü..o yüzden Urfa her yer gibi bir yerdir ve hiç bir yere benzemez aslında!

herşeyin batıyla aynı standartlarda olduğunu söylemeyecek kadar objektif bir insanım Allah'a şükür.sıkıntılar,aksaklıklar var..geri kalmışlık var biraz..ama sizin o televizyonlarda izlediğiniz dizilere de benzemez o memleket.evet dar sokaklar vardır ve mirasımızdır,başımızın tacıdır.ama geniş caddelerimizde vardır,çağdaş konutlarımızda.kitabımız,gazetemizde var çok şükür,üniversitemizde -ki,kimsede yokken biz de vardı!!-biraz tanıtım eksikliği,biraz toplumsal duyarsızlık var doğuya.yoksa doğuda herkesin 4 karısı yok sevgili arkadaşlar..hepimizin evinde 2 tane kaleşnikov yok.terörist,bölücü değiliz.severiz vatanımızı da,milletimizi de,bayrağımızı da..

şimdi gelelim Urfa hakkında bi kaç kısa bilgi notu vermeye..

Urfa'nın başlıca meydanları,Haşimiye meydanı,Yıldız Meydanı ve Hodri meydandır..bunların içerisinde en merkezi olanı Haşimiye meydanı,en kalabalık olanı Yıldız meydanı,en neşeli olanı Hodri meydandır.çünkü aslında hodri meydan diye bir yer yoktur:)Eyyübiye mahallesinde,bir caddedir hodri meydan denilen yer.zerzevatçıların,fırlama ayakkabı boyacılarının,siyah takım elbiseli-beyaz spor ayakkabılı delikanlıların fink attığı mekandır.görülmesi gereken yerlerin başında Balıklıgöl ve Urfa kalesinin ardından burası gelir..

caddeleri uzuncadır biraz..sonuna kadar yürümeye kalkarsanız,bi daha sonuna kadar yürümeye kalkmazsınız..doğuda hemen hemen her ilde bulunan bir mecburiyet caddesi vardır..şimdi çok daha modern ve güzelleri gelmiş meydana..benim lise yıllarında,Urfa'da birine ulaşmak isterseniz aramanız gerekmezdi..gidip bu caddede dikilirdiniz,onbeş,bilemediniz yirmi,taş çatlasın yirmibeş dakika sonra önünüzden geçerdi..

meşhur bi binamız vardır bi de..şehrin orta yerinde,şehrin her yerinden görünen koskocaman bir bina..vakt-i zamanında,Yimpaş diye bi mağazalar zincirinin halkasıydı,adı değişti şimdi..o binanın tam karşısında da zırhlı tugay var..inşaat sürerken hiç kimse ses çıkarmamıştı..inşaat yapılmış,20 küsür kat çıkılmış,kabası incesi bitmişti ki,askeriyeden izin çıkmadı kullanılması için,güvenlik gerekçesiyle..öyle boş boş duruyo şimdi..güzel bina ama:))

tarihi çarşıları vardır,içerisinde tarihi amcalar yaşar..dükkanı oğulları,torunları işletir,bu amcalar da sabahtan gelir,dükkanın önüne kurulur,tütün sarar,muhabbet ederler..ezandan on beş dakika evvel kıpırdanmaya başlar camini yolunu tutarlar ağır ağır..orda Kabaltı Camii vardır..ben ortaokula giderken o caminin imamı,kuzenimin çok samimi bir arkadaşıydı..kuzenimin terzi dükkanında tavla oynar,bunları keserdi bir yandan da,bunlar kıpırdanmaya başladımı kestirirdi ezan vakti geldiğini,koşardı ezanı okumaya..


Haleplibahçe diye bi yer vardır,koca bi boşluk..bi kenarında amatör futbolun oynandığı bir saha vardır..bütün meydan topraktır,ama sahayı ince çakılın üzerine yapmışlardır niyeyse...yapmışlardır dediğimde,saha çizgilerini çizmişler işte..adı futbol sahası olmuş..işte hayatta,dünyanın en garip 10 adamı diye bir liste yapmak gibi bir hayaliniz varsa,buraya gidin..listenin yarısını burdan oluşturursunuz..yaklaşık 200 kişilik bi tribünü vardır buranın..tribündekilerin %60'ı ya oynanan maçtan önceki,ya sonraki maçı oynayacak futbolculardır..tribünde sigara içer,oynanan maçta oynayan arkadaşlarına küfür ederler..futbol ahlakının gerektirdiği bütün şeylerin hiçbirini uygulamak adına girişimleri sözkonusu bile değildir..zaten takım dediğimizde,bir mahallenin çocuklarıdır işte..kurdukları takımların isimlerinin menşeini araştırmak için Uğur Dündar'ı görevlendirseniz,kafayı sıyırır,1 hafta sonra o tribünde millete küfür ederken bulursunuz..şampiyonlar liginden sonra en çekişmeli ligin bu olduğu konusunda biraz zorlarsam iddialı olabilirim..benim de bir dönem formasını giydiğim Atatürk mahallesi ekibi Hızmalı Birlik Spor ile Süleymaniye semti temsilcisi Kendirspor arasında oynanan maçlar,El Classico sayılır..diğer önemli maçlar :Yenihalspor-Bamyasuyu,Keçespor-Yakubiye Gençlik,Yolspor-Viranşehir İdman Yurdu  arasında oynanır..

türkü dediğiniz şey hepimizin doğuştan söylemeye başladığı bi şey..daha ilkokula bile gitmiyordum,belediye mahallemize bir kaydırak koymuştu,adına da utanmadan çocuk parkı demişti!!onun tepesine çıkar,tepeden aşağıya sırayla işerdik..işerken de,sırasını bekleyenler,sırasını savanlar ve hali hazırda işeyen hep beraber:
dama çıhmış kar ati,
kızlara çalım sati,
çalimıya sıçalar,
kışın ayazda yatiii,
hala hala heeeeyyy
diye tempo tutarak,sıradan bir işeme hadisesini,ritüele dönüştürürdük..bu olay,Sion tarikatının,ilahi eşliğinde sevişilen ritüellerine taş çıkarmakla beraber,daha edeplidir..sevişilirken ilahi okunur mu lan!!!

sıra geceleri konusunda söylemek istediğim şey şu:bu faaliyetin ismi,sırayla türkü söylenmesinden gelmez..bu organizasyon,bir grup arasında gerçekleştirilir..haftanın belirli bir günü milad kabul edilip,o miladdan başlayarak işleyen bir takvimde,her gurup üyesi,gurubun geri kalanlarını bir gün evinde misafir eder..sıra gecesi terimi burdan gelir..özellikle yazıyorum:SIRA GECESİNDE YOĞURULAN ÇİĞKÖFTE TAVANA YA-PIŞ-TI-RIL-MAZ!!!!

daha fazla uzatıp sıkmak istemem kimseyi..muhakkak eklemeyi unuttuklarım vardır..belki küçük bir yazı dizisi haline bile getirebilirim bu Urfa olayını..

Getiremesem bile,şunu söylemek isterim bu yazının sonunda,olası yazı dizisinin ana fikri olarak:Doğu,güzel,eğlenceli,hüzünlü bir yerdir..bu,oraya giden ve orda olan kişiye bağlıdır..benim için Urfa,can dediklerimle,can kadar sevdiklerimle,ortak paydamdır..

saygı ve sevgilerimle...

10 Aralık 2009 Perşembe

Şiir yazdım



BIRAKTIĞIN TUFANIN ARDINDAN


Bıraktığın tufanın ardından
Mızmız bi çocuk edasıyla ağlamaktansa,
Kıstım gözlerimi,
Muhasebesini yapıyorum senli günlerin..
Ne yazıcak şiirim,
Ne söyleyecek türküm var sana..
Sen miydin o öpmeye kıyamadığım kız?
Gözlerinde ki,her heyecanı,
Her umudu,
Her duyguyu kalbimle gördüğüm…
Sen miydin o???

Ben ellerinin terini sürerken alnıma,
Sen kimlerin koynunda terlettin güzel yüzünü!!
Cevap ver diye sorulacak,hiçbir sorum kalmadı sana…

Bıraktığın tufanın ardından,
Kendimi deli-divane yollara vurmaktansa,
Yuttum sözlerimi,
İsyanıma vokal yapıyor gözlerim…
Ne sunulacak yüreğim,
Ne edilecek küfrüm var sana!!
Sen miydin o bakmaya doyamadığım kız?
Benden uzak yaşadığı her anı,
Her dakikayı,
Her hüsranını kalbimle gördüğüm…
Sen miydin o???

Ben sevdandan gayrısını almazken koynuma,
Sen unuttun ıslak öpüşlerde veridğin her sözünü!!
Geri gel diye yalvaracak hiçbir sözüm kalmadı sana…

Tufandan yeni çıktım..kurutma saçlarımı..
yalnızlığımın mührü gibi dursun öyle!
şimdi gelsende nafiledir söylim..
dudağındaki ruju topla bıraktığın erkeklerden,
ve gözündeki göz izi gitmeden
bana gelme!!!


mamo ç. /2002-Antalya-Belek

suya yazılan..




yazmıyordum uzun zamandır..yazan yerlerim ağrıyordu.kalbim ve aklım çok başka şeylerle meşguldu son üç haftadır..bir şeyi çözmeye çalışıyordum..çözemedim,vazgeçtim.dimağı meşgul eden şuydu:karakter neyi emrederse onu yapmak mı,şartlar neyi gerektirirse onu yapmak mı?şartların gerektirdiğini yapmak bir süre sonra karakter halini almaz mıydı bünyede?ve alırsa,"her devrin adamı,nabza göre şerbetçi,dilsiz şeytan" olunmaz mıydı?bugün sizi gerçekten sevdikleri için,gerçekten iyiliğinizi istedikleri için size,"nabza göre şerbet ver,görmezden gel,ortama uy,ses çıkarma"diyenler,bir süre sonra bu hareketler karakteriniz olduğunda, "ne beş para etmez adamsın lan sen,bi öylesin,bi böyle!!" demezler miydi?derlerse,şartlar gereği,alttan alıp,"yav düşündüğün gibi değil" diyerek yeni bir durum kurtarma girişimi,alttan alıp,üstten çıkmak,kata kulliye getirmek ve anı kurtarmak gerekmez miydi?yoksa karakter gereği "la koduumun adamı,sen demedin mi bana böyle davranayım diye" demek mi gerekirdi?aslında karakter zaten değişime uğramıştı,anı kurtarmak bi böyle,bi şöyle olmak,karakter olmuştu doğru ya!!....şimdi başa dönmek gerekir mi??

en az yukarıdaki paragraf kadar saçma düşüncelerle meşguldu zihnim son üç hafta..toparlamaya çalışıyorum şimdi ama,mümkün görünmüyor..işin sonunda vardığım nokta şu..yaşadığım dünyada,daha doğrusu,dünyanın beni sarıp sarmalayan kısmında,işin doğrusu-yanlışı bir "simit"e benziyor..koyun bir simiti  önünüze ve sorun bunun başı neresi,sonu neresi? diye..bulursanız cevabı yazıp gönderin bu kardeşinize..

benim cevabımı sormayın..ben,bir şiirimde de yazdığım gibi:
ilkbaharın ortasında bir intihar kadar anormalim bu sıralar..
ve tertemizim,hiç doğmamış kadar..

4 Aralık 2009 Cuma

Dünyayı Kurtaran Adam (+18)



nasıl bir şeydi,neden yapılmıştı,hangi aklın ürünüydü,çekildikten sonra hangi vicdan sindirebilmişti ve izlenmesi "para karşılığı" bir hadiseye bağlamıştı bilmiyorum..Flying Dutchman'in blogunda rastladım,daldım gittim gene..biliyorsunuz blogda,sinema filmlerinden alıntılara yer veriyorum..bu filmden alıntı yapmaya kalksam,ömrümden ömür gider,onu da koysaydım,bunu da koysaydım diye..aşağıda filmin başlangıcındaki giriş metni var..altını çizmeye kalkmıyorum bazı cümlelerin,o kadar vaktim yok :)çocuklarınızı yazıdan uzak tutun..


İnsanoğlunun ilk uzaya açılıp aya gitmesiyle uzay çağı başlar. Uzay çağı dünyalılar için bir ilerleme çağıdır. Binlerce yıl böyle yaşamışlardı, uzay çağı geçmiş, zaman ve yaşam galaksi çağına ulaşmıştı. Yüzbinlerce yıl geri kalmış , dünya ve gezegenler sistemi uzayda galaksi sistemine dönüşmüştü. Medeniyetler, tarihler geride kalmış, insanlar ilk çağlardaki gibi basit yaşamla yetinmeye başlamışlardı ve bütün güçleriyle ölümsüzlüğü bulmak, devamlı yaşamı sağlamak için amansız bir çalışma ve mücadeleye girmişlerdi. Bu çağda dünya milletleri, medeniyetleri, ırkları dinleri ayrı devletler halinden çıkıp, tek bir varlık haline geldiler. Tek bir dünyalı yaşayışları ve kavimleri, galaksi çağının dünya insanlarını meydana getiriyordu. Dünya çılgın bir silahlanmanın sonucu olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. Dünya bu gibi tehlikeleri bir kaç kez geçirmiş, hiçbir kuvvet dünyayı yok edememiş fakat dünya bazı zamanlarda parçalara ayrılmış, dünyadan kopan parçalar uzayda meteor taşları haline gelmişti.







Bazı gezegenlerde hayat devam etmekte, yaşam sürmekteydi ama nükleer savaş çok hızlanmıştı. Hükmetmek, daha güçlü olmak için o güzel, mutlu dünya delice parçalanırken, birden gizli ve çok güçlü bir düşmanla karşı karşıya kaldı. Beş milyar yıl önce ışın ve enerjiden madde haline gelen dünyamız, galaksi çağında lazer ışınlarının etkisiyle toz bulutları haline gelip parçalanmaktadır. Bu düşman kimdi, hangi galaksideydi? Bütün dünyalılar bu tehlikeye karşı tek bir silah kullandılar. İnsan beyin gücü ve iradesiyle birleştirilmiş bir tabakayla karşı koymaya başladılar. İnsan beyin moleküllerinin sıkıştırılmasıyla oluşturulan bir tabaka dünyayı koruyordu. Dünya her saldırı karşısında toz bulutu haline gelmekte, önündeki koruyucu kalkanın arkasına sığınmaktaydı. Bu kalkanı delecek tek güç insan beyini ve iradesiyle yaratılacak bir silahtı. Ama gerçekte , galakside bulunan dünya düşmanları silahları ne kadar güçlü olursa olsun beyinleri yoktu. Dünya ve insanın değeri sonsuzlukta en büyük silahtı. Dünyalılar bu bilinmeyen düşmanı aramaya başladılar. Ama ne yazık ki gönderilen hiçbir savaşçı geri dönmedi. Dünyalılar toplandılar, kavimler bir araya gelip çare aradılar. Tek çare düşmanı bulup savaşmaktı. En güçlü en büyük iki Türk savaşçısı ve diğer dünyalılar uzaya açılıp bilinmeyen düşmana savaş ilan ettiler. Bazı dünyalılar bu savaşa katılmadılar . Fakat hayal güçlerini gerçek ve mantıkla birleştiren her insan bu savaşa katılıp kazanmak azmindeydi.

1 Aralık 2009 Salı

aralık


2009 yılı,bitse de gitsek havalarında geri sayıma başladı..hayatla ben sevmem yıl başlarını,nasıl geçtiğini anlayamadığın bir ömrün orta yerinde,karşında ne getireceği belli olmayan bir yıl..du bakalım,bi atlatalım bakalım şu ayı da,olacak olan olsun..yeni yıldan evvel,bakalım aralık bize neler getirecek..

sıkı giyinin..tarih 1 aralık 2009