25 Ocak 2010 Pazartesi

ilk yazı

yeni bir şeylere başlarken yaptıklarımız vardır..kiminin giyilecek uğurlu bir t-shirt'ü,kiminin muskası,nazar boncuğu,kiminin besmelesi vardır.bu blogdaki ilk yazım oluyor bu benim.madem onun blogunda yazıyoruz,ondan bir alıntıyla başlayalım.mamo kardeşimin her ilk yaptığı şeyde şöyle bir giriş cümlesi vardır:başlayalım hacım,çok çok ölürüz!

değerli okuyucular ben Almanya'dan yazıyorum sizlere.Stuttgart'ın Heillbronn bölgesinden.kısa kısa bilgiler vermeye çalışacak,zaman zaman kendi yazılarımı paylaşacak ve umarım beğeneceğiniz şeyler paylaşacağım.

arkadaşlarımın birinden bu yazının başlığı için yardım istedim.malum,daha önce bu blogda yazmışlığım yok.hani yazacaklarımı az çok planlamadan da olsa yazardım bu yazı için ama,başlığa özenmek istedim.sordu arkadaşım konu ne diye.belli bi konu yok dedim,daha ilk yazım dedim..iyi ya dedi,adı ilk yazı olsun..güzel oldu galiba..

hiç kasmadan yazacaktım bana sorsanız ama,şimdi farkediyorum ki yazdıklarınızın beğenilmesi önemliymiş.mamoya bu blog nerden çıktı diye sorduğumda,kendimi önemli hissetmek istiyorum demişti.güzel şeyler paylaşıp,güzel tepkiler almak gerçekten hayatın geneli için iyi bir motivasyon aracı olabiliyor.siz bu sayfayı,yazılan yorumları çok önemsizmiş gibi veya yazı işte diye değerlendirebilirsiniz.ama emin olun bir yazarın veya şairin yazılarına yapacağınız kötü bir yorum onu çok derinden yaralayabilir.bu yazıyı gelecek kötü yorumlar için şimdiden bi engelleme çabası olarak değerlendirmeyin ne olur.benim yazılarım öyle fazlaca edebi şeyler olmayacak,ayrıca kendimi şair olarakta görmüyorum zaten:)

hoş mu geldim bilmiyorum ama,hoşbulduğum kesin..umarım bu sayfada bol bol görüşüp,değerli ve eğlenceli şeyler paylaşabilirim sizlerle.

hepinize güzel günler ve güzel sabahlar.

Murathan Osman SONER

24 Ocak 2010 Pazar

benim hayallerime karşılık,seninkiler..



 ikimizin hayallerinin kesiştiği bir yer olmadı ortak yaşadığımız hayat boyunca..senin istediğin yoldan yürüyecek haritam yoktu benim,senin benim hayallerimi kabullenecek bir hayal gücün..iyi bir insan yetiştirmiş olmayı kağıt parçalarına düşülmüş yüksek notlara bağladığın gün kaldım ben bütün derslerden.boş kağıt verdim hayata soktuğu her sınavda.kopya çekmeyi bile beceremedim hatta!boş bir karne ve bütün yaptıkların için bir "teşekkür belgesi" bıraktım sana!

   neydi sebep sormadın hiç.ya istediğin cevabı vermeyeceğimi biliyordun ya soracak cesaretin yoktu.sorsaydın  duymak istemeyeceğin,verecek cevaplarım ve o cevapları verecek cesaretim vardı benim.istediğin,sevdiğin şeyleri yapmadım ben,ama benim yapmak istediklerimi sevebilirdin istesen.yaşıtlarımın en neşelisiydim örneğin,iyi futbol oynardım misal,mesela yaşıtlarımın en iyi şiir yazanıydım ben.çoktan seçmeli bir hayattı bu,ama sen tek şıklı sınav sistemine yatırmıştın beni.cevapları gömdüm haritasız topraklara ve bir ömür dolusu soru işareti bıraktım sana!

   göze almıştım olabilecek herşeyi..kendime bu yükü yüklediğim gün,herşey cesaretime yenikti!yalnızlık,kimsesizlik,dışlanmışlık,kaybediş,hatta yokluğun!ruhumu kendi düşlerinle öldürürken sen,kaç kere haykırmak geldi içimden:"dur yapma!yapma Baba!o senin oğlun!!"senin için benim hayallerim kabul edilebilir değildi.peşinden koşulmaz hayallerim,caiz olmayan tabirlerim vardı benim!zor olana kalkışmaktan korkmadım hiç,üstesinden gelebilirdim..bütün bedduaları peşinen yazdım kendi haneme,hayır duanı almadan düştüm deplasmana.acısını kendi ömrüme yükleyip,sabrımın selametini bıraktım sana!

   içimizi yakan bu yangının kaynağı,ikimizin kabahati,kabul et..iki farklı hayatın aynı yerine düştü bu ateş..ikimiz de yandık..yangından kalan külleri bastık yaralarımıza,yaşadık,öğrendik,değiştik..hani vardı ya pazarlık yapanların orta yolu bulma girişiminin önsözü:"ne senin dediğin,ne benim!"..kalkıştığım şeyden,ikimizin de istediğinin olmayacağını anlanmıştık.içimdeki hırsın neler yaptırabileceğini o gün öğrenmiştik.

"ne senin dediğin,ne benim!"..sen benim hayallerimi yıktın,ben seninkileri..ödeştik!

22 Ocak 2010 Cuma

şiir yazdım


aşağıda okuyacağınız şiiri,her okuduğumda hikayesini anlatma ihtiyacı hissederdim.şiirin önsözüymüş gibi,öncesinde küçük bir hikayeyle başlardım okumaya..bu sefer yok o hikaye..sadece şiir var..beğeninize sunulur..

kaderiyle birlikte geldi girdi dünyama
gözleri zümrüt taşı,saçları ipek oğlum..
yaradan,zor çağımda,bir dal uzattı bana,
anladımki bana sen,bana sen gerek oğlum..


kalbim fırtınalarla,devrilmişti,batmıştı..!
gençliğim deli olmuş,gözlerim kararmıştı..
öyle bir gün geldi ki;derdim boyumu aştı,
geldi "baba,yıkılma!!geldim",diyerek oğlum..


sadece ağlıyorken,duyulan masum sesi,
verdi yalan ömrüme,istediği nefesi...
seni bağrıma bassam,dünyanın hazinesi,
cennetin anahtarı,neyime gerek oğlum..


yüzünün hayaliyle,dalıversem uykuya,
seni bana getirse,mis kokulu bir rüya!!
o kutlu haberinle cennete dönen dünya,
şimdi uzaksın diye,zehir zemberek oğlum..


sensin yüreğimdeki,aşkla taşınan sızım..
annenin uykusunu,bölüyorsun ansızın!!
a benim diğer yarım,haylazım yaramazım:
allah'tan dilediğim,en güzel dilek oğlum..


adın geçer gönlümü,kaplayan her tasada.
sen yanımda ol hele,yansın dünya yansada...
bakma!!benim göğsümde,bende atıyorsada,
senin için atıyor,senin bu yürek oğlum..


sen sen ol hiç kimseye,yedirme emeğini..
değişme dünyalara,sevgilim dediğini..
boyun eğme kimseye,temiz tut yüreğini,
yürek sağlam olursa,bükülmez bilek oğlum..


anladım ki;bana sen,bana sen gerek oğlum..
allah'tan dilediğim en güzel dilek oğlum..
bakma!!benim göğsümde,bende atıyorsada,
senin için atıyor,senin bu yürek oğlum...



mamo ç./şubat-2007/belek-antalya

21 Ocak 2010 Perşembe

İSTATİSTİKİ BİLGİLENDİRME

MERHABA DEĞERLİ BLOG TAKİPÇİLERİ.BEN MUSTAFA GÜZİN BU BLOGDA İSTİSTİKİ VERİLERİ TUTMAK,DEĞERLENDİRMEK VE BUGÜNDEN İTİBAREN AYLIK OLARAK BLOG TAKİPÇİLERİNE BUNLARI DUYURMAKLA GÖREVLENDİRİLMİŞ BULUNUYORUM.NORMALDE HAFTALIK VE AYLIK OLARAK YAYINLAYACAKTIK AMA MAHMUT'UN RİCASI NEDENİYLE,İLK RAPORU BU GÜNDEN YAYINLAYALIM İSTEDİK.BİLGİLER AŞAĞIDA GÖSTERİLDİĞİ GİBİDİR.RESİMLERİ TIKLARSANIZ DAHA BÜYÜK HALLERİNİ GÖREBİLİRSİNİZ


RAPORUN HAZIRLANDIĞI AN İTİBARI İLE SON 24 SAAT:







RAPORUN HAZIRLANDIĞI AN İTİBARI İLE HAZIRLANDIĞI HAFTA




KAYNAKLAR VE DİĞER VERİLER




SAYGILARIMLA

MUSTAFA GÜZİN

BLOG ANA SAYFAYA GİTMEK VE BLOGUMUZU TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINIZ

11 Ocak 2010 Pazartesi

sen giderken..


ardından bakarken ıslanmamış gözler,ağlanılmadığının ispatı mıdır?delil sayabilir misin içimin yanmadığına,yüzümdeki tebessümü..sessizliğimi "ne olur gitme!" denmediğine bağlayabilir misin?bana gitmelerini anlatabilir misin bir daha?..dinlemek isterdim giderken yüreğinden geçenleri..ben de sana yokluğunda başımdan geçenleri anlatırdım belki.

melekler uçabilirdi,böyle inandırılmıştık..senin uçuşunla darmadağın bir abid olmak varmış nasipte..zaman,herşeyi alıp bir başka yere naklederdi gün gelir.seni de uzaklara savurdu bak işte..yine!bu kez sarılabilmiş olmakla bahtiyar olmuş bir yüreğim var benim de..şükür!götür;her gidişinle alıp götürdüklerinden arda kalan ne varsa..hiç bir şeyim kalmasın yalpalayan yalnızlığımdan başka..içim yanarsa yüzüme tükür!!

her seferinde verilmiş,her seferinde tutulmamış,her seferinde yeniden verilmiş sözlerim var kendime,senin gidişlerinde.."bu sefer gitme diyeceğim ona" diye..bir kere daha yuttum ben sözümü,ve sen gittikten saniyeler sonra,bir kere daha aynı sözü verdim kendime..bu satırlardan seslenecek kadar cesareti bile ancak toplayabildim sevdiğim;bir daha gelirsen,bir daha gitme!!

hep benim kadar kimse sevmeyecek seni diyerek kanattılar beni..derdim o değildi benim..bunu bana bir teselli armağanı olarak vermişlerdi,boynuma asmışlardı bu aşktan payıma düşen bronz madalya olarak,sanki yetecekmiş gibi!!yanılmışlardı..yanılmıştınız!mutlaka olacak hayatında seni hakettiğin kadar sevecek birileri..sonrası muamma!seni haketmediğin kadar sevmek ancak benim yapabileceğim iş;işte öyle biri olmayacak bir daha!!

farkettiğim odur ki;yürek her acının üstesinden geliyor,gelemeyen akıl!yüreğin kabullendiğini reddediyor mantık!hep aynı kişinin gitmesi,hep aynı kişinin payına düşen yalnızlık..yürek canı sağolsunlarla özetliyor bütün hikayeyi,akla göre çoktan söylenmiş bu hikayenin son sözü:yetti artık!!

tarifeli bir uçağın içinde sığdırabilir miydin ardında kalanın tarifsiz acılarını?seni bir şehirden bir şehire aktaran o seferin,aktarılan bütün şehirlerin,hatta üstünden geçtiklerinin,benim kalbimin başkenti ilan edildiğini bilebilir miydin?semasından müthiş bir hızla uçtuğun o şehirlerin birinde olabilmenin bile,ne büyük bir mutluluk demek olduğunu anlatmaya çalışsaydım sen gitmeden;seni ne kadar çok sevdiğimi anlayabilir miydin!?

sen sarıldın,ben sarıldım;
sen yürüdün,ben kaldım;
sen el salladın,ben yandım;
sen gittin,ben öldüm!

yolun açık olsun!

9 Ocak 2010 Cumartesi

usta


kaç ben sığdırmak lazım bu bedene ustam;1 sen olabilmek için...büyüksün!



ADI DUA OLAN SEVGİLİM

Yedi rekât günah kıldım bedeninde
Dizlerinde yedi zikir secdeye vardım
İhmalin uzak meleğine teninde aldandım
Yapayalnızdım kendi kalabalığım içinde
Tarih kadar yalnız,
aşka âşina, acıya unutkandım
Er yüzlerde tavaf ettim bunca yıl kalb evini
Kırk yemin kurutmuştur sanırken içimin pınarlarını
İnanmadığım Allah'a
Senin yüzünde inandım
Adı dua olan sevgilim
Yandım yandım yandım

Sessizliğe borcum var birkaç kelime,
Sessizliğe borcum var birkaç feryat,
Sessizliğe borcum var birkaç çığlık,
Sustum, yıllarca sustum kan içinde
Ödeyemedim borcumu onca şiirle

Adı dua olan sevgilim
Yandı ruhumun gömleği
Yedi deryalar içinde
Aştım aştım aştım

Aslında sen yoktun
Yalnızca bir duayı sevdim ben
Varlığın yalanımdı
Aşktım aşktın aşktı
Geçti gitti hepsi
Geçti gitti işte
Dudaklarım kilitli
Yasin yasin yasin

Çok şükür ölmeden
Son duamı ettim ben
Allah beni terk etti
Kendi dağımı kazdım defterime
Gün geldi burdan da gittim
 
                                                      MURATHAN MUNGAN

Gol olur..



süper bir espri hakkaten..karikatür Ersin Düzen'in blogundan..

-Rıdvan olur:)

ağlamak



erkekler ağlamaz diye bir laf var hani..ne büyük haksızlık!!
en aç olana yemeği yasaklamak gibi..
susamışı sudan men etmek gibi bir şey işte..

biri fotoğaftaki çocuğa söylememiş herhalde o lafı..nasıl bir ağlamaktır o yahu!hıçkırıyor fotoğraf..
ne zamandır,ne kadardır ağlıyor da kan çanağına döndü gözler acep..fotoğrafı bulduğum sitede,okuldan eve döndüğünde gördüğü manzara karşısında,bu gözyaşlarını döktüğü yazıyor..ne gördü sizce?



-erkekler ağlamaz delikanlı,ağlama!
-ne ağlamican lan,evimi yaktılar benim!!

havanızı koruyun!


çok matah bi şey yapmış gibi anlattınız onca gün..toplumu olaya hazırlamaktı,geçiş sürecindeki sıkıntılardı,bir çok esnafın işlerinin yarı yarıya azalmasıydı...ünlü oyuncu ve sanatçılardan,akademisyenlerden,siyasetçilerden, halktan adamları oynattığınız reklamlar döndü onca gün..

eee...!!??

yukarıdaki fotoğraf,Tekel İşçilerinin haklı eyleminden..biber gazı almış yürümüş gene..NERDE LAN DUMANSIZ HAVA SAHASI!?

8 Ocak 2010 Cuma

nokta


formayla ilgili yazıya,yorum gönderenlerin hepsi çok mutlu bir tebessüm işaretiyle bitirmişler yazıyı..sevindim..

tabi tipik Türk insanının güdüleriyle,sen ne zaman taraftar oldun,sen ne zaman Antalyasporlu oldun,sen ne zaman tribüncü oldun gibi ve hepsi "lan"la biten sorular yöneltmişler..ne zaman ve nasıl olduğumu,Türk tribünlerinin genel durumunu,tribünlerdeki taraftar yapılanmalarını anlatacağım bir yazı için hazırlık yapmaya başladım..futbolu hiç sevmeyen insanlar bile ilgiyle okuyacaktır diye düşünüyorum..

şimdilik bana o soruyu soranlara küçük bir cevap olarak bu postu gireyim bloga..diğer konu için küçük çaplı bir araştırma gerekebilir çünkü..

batıda bir doğulu olarak yaşamaya başlayanlar,ilk zamanlarını biraz aşağılık kompleksli biraz da çekingen bir tavırla sürdürürler..yok demeyin,var:doğulu diye işe alınmayan,dükkan,ev kiralanmayan,terörist olarak fişlenen,doğu plakasıyla çevirmelerde ilk çevrilen...bunlar var..tribünde,takımınız gol attığında;normal bir gün işleyişi içerisinde dolmuşta yanına oturmayacağınız,aynı sokakta yürümekten kaçınacağınız,     -biraz daha ileriye gidersek- selam verse selamını almayacağınız adamla birbirinizin boynuna sarılır,öpersiniz birbirinizi..sağcı,solcu demeden omuz omuza durursunuz..aynı adama söversiniz,aynı adamı seversiniz..sevdikleriniz ve sevmedikleriniz,istedikleriniz ve istemedikleriniz birdir..nerelisin diye sormazlar..dinin nedir,hangi mezheptensin,kime oy verdin...lafı edilmez...

yeni kesilmiş,yeni sulanmış çimlerin kokusunu bilmeyenler,meşale dumanının genzi ateşe veren dumanını içine çekmeyeneler bana sormasınlar "sen ne zaman taraftar oldun" diye..Nuri defanstan uzun top çıkardığında,orta sahada topla buluşan Atilla Birlik atağın yönünü sağ kanada çevirdiğinde,Zitouni,Atilla'nın bıraktığı topa sağ kanattan bindirdiğinde,içeri doğru kateden Burak Yılmaz'a pasladığında,Burak Ali Bilgin'i gördüğünde,Ali'nin ortasında herkesi geçen topa Tita yetişip ters kanattan bi daha ortaladığında,"tu allah kahretsin!" diyen tribünler,koltuğa henüz değen kıçlarını heyecanla tekrar kaldırdıklarında,Necati'nin vuruşunda direkten dönen topu Fazlı tamamladığında,top ağlara gittiğinde,maçtan sonra Yalçın bütün sahayı çılgınlar gibi coşturduğunda,deplasmana gidip o şehire girdiğimizde,bir stad dolusu adamın karşısına,bir avuç insan olarak çıktığımızda,biber gazı sıkıldığında,polis copu indirildiğinde,meşale yakıldığında,pankart asıldığında,marş söylendiğinde ANTALYASPOR'lu oldum ben..

hanginiz bir kızı sevdiğinizde açıklama gereği duydunuz ulan!!siagaraya niye başladınız anlatın biriniz!!yok sebebi işte..yok...biz de kalbimize düşen bir şeyler bulduk bir gün..ne var ki bunda..nesi suç,nesi yasak,nesi ayıp bunun..Urfalı arkadaşlar mesaj atmışlar:"sen Antalyalı mısın,niye Antalyaspor'u tutuyorsun?" diye..daha önce de sormuştum,bi daha soruyorum:"YA BEŞİKTAŞ'I,YA FENERBAHÇE'Yİ,YA GALATASARAY'I TUTUYORSUNUZ..SİZ İSTANBUL'LU MUSUNUZ ULAN!!!"

kendi taraftarlığım hakkında bi daha yazmayacağım..amacım bir şeyleri ispatlamak,hodri meydan demek,damarına basmak falan değil..yanlış anlaşılmasın..ben hepinizi çok seviyorum..

sadece Antalyasporluyum demek geliyor bu yazını sonunda içimden..ben Antalyasporluyum!

7 Ocak 2010 Perşembe

çocuk gibi sevinmek...


çocukken babam elinde bir CASIO saatle gelmişti.."uzat bakayım elini" deyip,koluma takmıştı..ulan ne gündü be..sabah okula yalpalayarak gitmiştim.saatin takılı olduğu sol taraftaki ağırlıktan (!) sebep,vücudun balansını tutturamamıştım bir türlü..birileri saat sorsa da söylesem telaşındaydım..evden okula kadar,önünden geçtiğim 50 kadar dükkanın saatine göre yeni baştan,yeni baştan ayarlamıştım saatimi..bi bi dakka ileri,bi iki dakka geri..

canım abim Engin DOĞAN'ın cevapsız çağrılarını gördüm uyandığımda..4 kere aranmışsam,ben cevap vermemişsem,arayan Engin Abimse ve ben onu birazcık tanıyorsam,Engin Abiyi iyi günaha sokmuşumdur demektir..küfürün bini bir paradır ve onun bütün servetini bu konuda harcamaya yetecek bir siniri vardır..

bana getirdiği bir hediye için aramış meğer.yukarıdaki fotoğrafta elimde tuttuğum Antalyasporumun forması için aramış meğer..futbolculuk döneminden arkadaşı,Ankaragücü'nün eski kaptanı,şimdilerde bir çok ünlü futbolcunun menejerliğini yapan Tarık ÜSTÜN aracılığıyla bu formayı getirtmiş bana..

ömrümün son 7 yılının büyük kısmını dolduran o arma,o renkler,o forma...üzerindeyse adını haykırdıklarımın,komşularımın hepsinden,tanıdıklarımın bazılarından daha fazla sevdiğim o adamların imzaları..Tita'nın,Necati'nin,Yalçın'ın,Şenol'un...çocuk bir sevinç bütün bedeni zaptetti bir anda..gözlerim bir daha hiç bu kadar parlayamaz dediğim kadar parladı...astım baş ucuma formamı..heyecanı geçene kadar yaşatacağı o büyük duygu yoğunluyla uyuyup,öyle uyanacağım..

..yaş 25 oldu ki,yaklaşık 15 yıl geçti o CASIO'nun üstünden veya içinden..
ve ben..
10 yaşımda ki çocuk oldum yeniden...

teşekkürler canım Abim...çoook teşekkürler...

Annem'e


gözyaşının ilgi çekemeyecek kadar sıradan olduğu,
kardeş kavgasının anavatanında,
gülmeyi onur mücadelesi olarak görmüş bir çocuktum ben...
gülmek bana çok yakıştı..
...
öyle dedi annem!!

2 Ocak 2010 Cumartesi

DERSİMize çalışalım!


"yazların sıcak ve çatışmalı,kışların soğuk ve barışçıl geçtiği bir yer" diye anlatılır "Dersim".şimdi ki adı Tunceli..geçtiğimiz haftalarda bir kere daha gündeme geldi biliyorsunuz..

herkesin konuştuğu tarih 1937-38 yılları..ben olayı anlatmak,yorumlamak derdinde değilim..nafile bir uğraş olur o..herkes o günlerle ilgili "kesin" fikirlere sahip zaten..üstelik benim bunları çürütecek veya sağlamlıştıracak kadar birikimim yok konuyla ilgili..o yüzden işin o yönüne hiç girmeden kafama takılan noktaya geleyim.muhabirin birinin halka mikrofon uzatarak görüşlerini aldığı halkımızın,yorumlarını bir program halinde hazırlayıp sunuyorlardı..30 küsür vatandaş yorum yaptı herhalde..yorumların doğruluğu veya yanlışlığı değil,yorumların aynılığı rahatsız etti beni..belli ki herkes bir şey duymuş ve onu tekrarlıyoruz durmadan..

ve programın yönetmeni,bıkmadan tekrarladı durdu aynı yorumları..kaç kişiden aldığınız kadar,kaç çeşit yorum aldığınız da önemli değil midir acep!?yani ev hanımıyla iş kadını,ilkokul öğretmeniyle profesör aynı şeyi söylediklerinde birbirinden farklı sonuçlar mı çıkıyor ortaya..üzüldüm..

ezber bozmamız lazım diye geçirdim yine içimden..okumamız lazım...

sadece Dersim isyanı değil mesele;bakın fırsat çıkmış önümüze tekrardan araştırmak için..bi baksak ya bu insanlar niye tartışıyor,neyin yaygarası koparılıyor diye..hatta araştırmaya başlamışken;Ağrı isyanını,Şeyh Sait isyanını da çıkarsak aradan..öğrensek biraz tarihimiz hakkında..doğruyu,yanlışı bir kere aklımızın süzgecinden geçirsek.Dersim isyanının sadece 1937-38 olmadığını,Sel Seferlerini,1906-07-08-09'u,yazla beraber başlayan can pazarlarını,kışların gelmesiyle savaşın üzerine karlar yağmasını,karların barışı eritmesiyle yine ülkeyi alan gerginliği öğrenmek gerek diye düşünüyürom..

DERSİMize çalışmadan,hocayı suçlamak,istemediğiniz sonuçlar doğurur bir gün..hoca hep hoca kalacaktır;biz o dersi almasak da..ama almazsak bize kalan cahillik olacaktır!!cehaleti yenin..okuyun!

sonu benzemesin...


geçenlerde bi benzetme yapılmıştı deginin birinde.hoşuma gitmişti aslında benzerlikleri.Carla Bruni,biliyorsunuz Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozi dallamasının karısı.yanındaki resimde görünen de Kraliçe Marie Antoniette..ikisinin de zengin ailelerden geldiklerine işaret edilmiş,diğer benzerlikler de sırasıyla yazılmış;modada yön belirlemeleri,imaja düşkün olmaları,müziğe karşı ilgileri,yoksulluğun konuşulduğu ortamlarda mücevherleriyle boy göstermeleri falan..

güzel bir derlemeydi,bağlayacakları yeri az-çok tahmin etmiştim ama yanılmışım..aklımdan geçirdiğim sonuca ben bağlayayım bari..Kraliçe Antoniette,ömrünün son nefesini bir giyotinin bıçağının altında vermişti..ben asıl sonu Sarkozy için isterim aslında,ama Bruni için zaman neyi gösterir bilemem..

ne diyelim kaderi benzemiş,sonu benzemesin..

1 Ocak 2010 Cuma

ocak


nasıl geçtiği bile anlayamadan değil mi?..ne olup bittiğinin farkına bile varmadan,göz açıp kapayıncaya kadar değil mi?bitti işte...yeni bir yıl getirdi bize..

yeni yılınız kutlu olsun..bugün 1 ocak 2010.