27 Şubat 2010 Cumartesi

"EURO"yun lan işinize!

resimden anlayacağınız gibi,konumuz EURO 2016 finallerine Türkiye'nin adaylığı.ama tahmin ettiğiniz konumuz futbol değil!sadece ülkemizin adaylık süreci ve çıkan tartışmalarla ilgili kısa bir değerlendirme.

bildiğiniz üzre ülkemiz Euro 2016 için aday oldu.ülke tanıtımı,elde edilecek gelir,uluslararası prestij,cart,curt..geçiyorum.bu turnuvada aday olarak gösterilen 9 stadımız var.bu stadlar toplam 8 şehirde bulunuyor.bu şehirlerden,Türkiye haritasındaki konumlarına bakarsak,harita ortadan bölünmüş durumda.bununla ilgili çeşitli eleştiri ve sitem geldi.yok efendim,doğu yine yok sayılmış,yine bütün tanıtım batıyaymış gibi türlüüü türlü yorum yapıldı.halbuki yedek adaylar olarak gösterilen Trabzon,Şanlıurfa ve Adana var.

şimdi gelelim benim konu hakkındaki nacizane yorumuma.Türkiye Turnuvayı düzenlemeye,mevcut şartlarda hak kazanırsa ne olur?cevap;Faturası çok ağır olur!insanlar direk olarak gelecek paradan,yapılacak yatırımdan,reklamdan,sportif faaliyetin ülkeye kazandıracaklarından falan bahsediyor.madalyonun diğer yüzü var bi de.2016 yılının haziran ayında yapılması planlanan turnuva,Ramazan ayına denk geliyor.maç yapılacak şehirler arasında Konya ve Kayseri gibi fazlasıyla muhafazakar 2 şehir var.şimdi şöyle bi tablo kursak kafamızda:(tamamen atıyorum)tarih 15 haziran 2016.yer konya.maç İngiltere-Fransa.iftara yaklaşık 2 saat var.oruçlu vatandaş,kafasına vuran orucun etkisiyle son derece gergin.derken caddenin başından ellerinde biralarla,belden üstleri çıplak,kadınlı-erkekli bir gurup şarkı söyleyerek griyor.eee!?yok mu len Gonya'nın namusu..kadınlı-erkekli bi gurup,ellerinde alkol,bünye de fazlasıyla alkolle yüklü,yarı çıplak,sarmaş dolaş,üstelik aylardan Ramazan..eğer o gurupla Konyalı vatandaşlar arasında meydan savaşı çıkmazsa adımı değiştiririm!

kendi memleketim olduğu için çok net şekilde bazı şeyleri söyleyebilirim Urfa hakkında.Şimdilik yedek şehir olsa da,olması muhtemel şehirlerden biri,ve aday gösterilen stad Şanlıurfa GAP Arena.stad kapasitesi 30.000.(yine atıyorum) 11 haziran günü Almanya-Fransa maçına ev sahipliği yapıyor.şehrin göbeğinde,atıyorum Vilayet binasının,Belediyenin önünde tutkulu bir alman çift,maç öncesi öpüşmekte.onların hemen yanında otel bulamamış fransız bir gurup çimlerin üstünde uzanmış,sere serpe..e burası Urfa,aylardan yaz,sıcaklık takriben 40-41 derece.sen avrupalının o sıcakta gömlek pantolonla dolaşmasını sağlayamazsın..ramazan ayında,Urfa'da,yol ortasında öpüşmek,yok efendim üstsüz dolaşmak,yok bağırarak şarkı söylemek,gurup halinde dolaşırken yüksek sesle gülmek...adamın kaba etinden ciğer kebabının şişini soktular mı maazallah,yandım anam diyene kadar herifi kevgire çevirmezlerse,kendime kıyarım..

diğer şehirlerde de durum farklı olmayacak.Yunanistan'ın bir maçı,Trabzona verilir ve Yunan taraftarlar o caddelerin birinde yunan bayrağıyla yürümeye falan kalkarsa,bayrak direğinin ucunda kendini bulması an meselesi olur.şehirlerdeki mevcut otel kapasiteleri,ulaşım ve benzeri sıkıntılar daha hesaba katmadıklarım.kaldı ki,Atatürk Olipiyat Stadı ve Kayseri Kadir Has Stadı dışındakiler yeni yapılacak olan stadlar.Urfa Gap Arena stadı 12 yılda bitirilmiş bir staddır haberiniz olsun.ha diyeceksiniz ki,"bu sefer EURO 2016 var,biter bu statlar,yetiştirirler."o zaman ben de size "Olimpiyat stadını yetiştirdiler de ne oldu?" derim.bitti denilen stad,halen bitmedi.ben o stadda Antalya-İBB maçını izledim.bırakın bazı yerlerin sıvasının tam yapılmayışını,tribünlerin bazılarından fırlamış inşaat demirleri bile duruyor.bitti denince bile bitmiyo işler bu ülkede maalesef.

durum budur benim kanaatimce.herkesin farkı bir yorumu olacaktır muhakkak.çok umutlu bir tablo çizemediğimin farkındayım,ama bence durumumuz budur.

25 Şubat 2010 Perşembe

sana ne yazdıysam,onu yaşayamadığımdan..

seni hatırlamaktan geçiyor yaşamanın yolu.
tam yolumun üstü hatıran.
her gelip geçmede bu hayatın herhangi bir yerinden;
çırpınan bir kuşa dönen yürek,el-pençe-divan!..

sordular "ne buldun da unutmadın hâla?","bulsam unuturdum" dedim,"ondan unutmuyorum ya!."..ne bulunurdu ki bir sevilende.veya ne aranırdı diye sormak en doğrusu.neyi ararız sevdiklerimizde?..sadakati mi,vefayı mı,mutluluğu mu,gülmeleri mi..?bunlarsa eğer aradığımız,nedir hep bunları bizlere veremeyenleri beklememizin sebebi..nice iyi insan varken,bir kötünün içindeki iyiyi aramanın,nafile girişimi..

babamdan yediğim adam akıllı bir dayağın neticesinde öğrenmiştim,küfretmenin ne kötü bir şey olduğunu.20 yıl oldu o dayağı yiyeli,ve hâla nerde ağzımdan bir küfür çıksa,suratımın orta yerinde babamın beş parmağının izi..sonra o öldüğünde,yüreğime çöken acıdan öğrenmiştim ne zor bir şey olduğunu bir insanı kaybetmenin..yağmur altında 13 kilometre yürüyünce bir aralık ikindisi,parasızlığı öğrenmiştim,ve onun adamı kahreden neticesini..hep acıyla öğrendiklerimdi en çok hatırladıklarım.neyi acı çekerek,yüreğim yanarak,gözlerim dolarak öğrendiysem;başka,çok başka oldu onun bendeki yeri..çektiğim acıların en büyüklerinden biriyken sana duyduğum aşk,beni en çok yandıran yokluğunken,ve hatıralarınken en çok sulandıran gözlerimi,seni unutmak nasıl kolay olabilir ki!!neden olsun ki...


hüzün haznemde hiç bir yere koyamadığım,yakıştıramadığım;uğruna en çok acılanıp,bir türlü ağıtlaştıramadığım bir yastın sen!meze etmedim hayalini,hiç bir şehvetli düşüme..tenim öpüşürken başka tenlerle,ateşim,bir başkasının bedeniyle oynaşırken;olurda yüzün gelir gözümün önüne diye titredim korkularımdan..işte o vakitler,kalbimden,ruhumdan,zihnimden sürgündün sen!düşümden tırnağımdan arttırmıştım bu aşkı..yaramaz çocuklar gibi,her seferinde bir darbeyle yıktın sen!düşlerimden düşürdün,üzerime bastın sen!!

insanın kendine yaptığı en büyük zulümdür umut!bir an önce noktalansın diye umduğun bir işkencenin,her kertesinde kendi ellerinle koyduğun bir virgül..ve insanın en çok yapması gereken velakin bir türlü elinin varmadığı,dilinin dönmediği,gücünün yetmediği,kendine yakıştıramadığı:"kendi haline acımak"!kabul edemiyor insan bir türlü;o gözler değil dünyanın güzel gözleri,en tatlı dil onun değil..hayır saçları uğruna ölünecek kadar kutsal değil,olsa olsa örülecek kadar uzun,fazlası değil..senin gördüğün,senin duyduğun,senin hissettiğin,çölün ortasındaki bir bedevinin gördüğü serap kadar gerçektir ancak.not al bir yere;bizi dolandıran,kumpasa getiren,ondaki herşeyi sana güzelleştiren,yalan mucizelerle bizi kandıran yalancı bir peygamberdir aşk!!

olmuyor işte,yazdıklarımızın üzerine and içsek bile her şey yazıda kalıyor..unutulmuyor en unutulması gereken..öpüşmelerimizi bile onu aldatma kabul ediyoruz,budalalar gibi.üstelik kutsal bildiğimiz dudakları,başka dudakları ıslatırken..ona ettiğimiz hiç bir yemini bozmuyoruz hala..bozamıyoruz..çocuk aklımızın,saf kalbimizin onda takılı kaldığı gibi;olmuyor işte,yazdıklarımızın üzerine and içsek bile,her şey yazıda kalıyor..

24 Şubat 2010 Çarşamba

hesap

usta..susta içimde ki sesleri dinleyeyim!bırak öğütlendirmeyi beni..öğütlenmelerden ve umutlanmalardan bıktığım kadar,bıkmadım hiçbirşeyden..herkesi sustur,ışıkları söndür,perdeleri indir!bir kerecik beni dinleyin olmaz mı?az mı bekledim lafınızın bitmesini,kelimelerinizin tükenmesini,dilinizin susmasını..uslanmadı yaramaz cümleleriniz beni yaralamaktan..bırakın bir kere de ben vurayım belden aşağı,bir kere de ben yakayım canınızı,bir kere de siz çekin benim nazımı...olmaz mı!?

beni ve yüreğimi bu hikayenin iki kahramanı diye hayallerken ben,kahramanlığımıza bin şahit gerektiğini de kabullendim,hiç istemeden.bir ara durduk,"napcaksınız lan bin şahidi" diyecek olduk;demedik!birimiz bine bedeldik bize sorsan,ama bizden yana değildi matematik!"bir eşittir bir" diye tutturmuştu,hassiktiri basıp,utangaç bir tavırla şıracıyı göstermiştik ..oydu şahidimiz,biz bozacı..acı,çok acı!biz çocuklarımıza miras bırakalım gibisinden felsefik triplere bindirmişken olayı,suya vermişlerdi hikayemizi..yaralamışlardı,kırmışlardı,acıtmışlardı bizi..matematiği zayıf,hesabı kuvvetli amcalarımız vardı biz çocukken.hocalarımızdan açı hesaplarını öğrenememiştik ama,onlar acı hesaplamayı öğretebilmişlerdi bize.hayatta attığın en büyük kahkahayı ve en hüngürtülü ağlamanı geçiriyordun hafızandan ve bitiveriyordu hesaplama!hangisi daha fazla geliyorsa aklına,anlatmış oluyordu,neyi,ne kadar yaşadığını,sana!

ben de bugün hesaba giriştim,eşeleyerek geçmişin mezarlarını..her mezardan bir hortlak fırladı,her hortlaktan bana ait bir mezar!herkes kendi göğsünde bir mezar eşmişti bana.her gün bir parçamı gömmüşlerdi,azar azar!!göreyim diye bu manzarayı,geriye gözlerimi bırakmışlardı!bir de hissedeyim acısını diye,yüreğimi..gördüm yeni baştan,mazide ne yaralamışsa bizi!.bütün kulaklardan silmişlerdi sesimizi,parmak izimizi temizlemişlerdi ellerinden.fotoğrafımız çıkarılmışdı cüzdanlardan,şiirlerimizi taşınırken veya evi boyatırken kaybetmişlerdi.beraber çekindiğimiz fotoğraflar haylaz bir yeğenin şımarıklığına kurban gitmişti!..uzatmayalım usta,senin anlayacağın,her vicdanın kendi sulh mahkemesinde,vasiyetimizi yazmaya bile fırsat vermeden,yayınlamışlardı verasetimizi..düş düşe verdiğimiz memleket sokaklarında,kayıtlardan düşmüşlerdi bizi!

usta,sonuç diye bir merak düşecek şimdi aklına..sonucu ne sorsan,ne ben söylesem,ne güzel olur bi bilsen usta!!..kimseye vereceğimiz,kimseden alacağımız kalmasın diye oturduk masaya da,baktık ki fazlasıyla ödemişiz,ve hep alacaklı kalmışız hayattan.üstü kalsınlarla yuvarlayıp,uzatmadan çizdik alacakların üstünü..zaten öyle bir davaya düşmüşüz ki,alacağımız var diye bile,asarlar bizi!!ve olmaz olası hesabın neticesi:aldık vicdanımızı elimize,hatıralarımızı listeledik,çocukluğumuzun envanterine düşülmüş bütün herşeyi bir kalemde tekrar ettik.bir kantar geldi ortaya,koy dediler ne varsa..bir kefesine kurulan hayallerimizi koyduk usta,bir kefeye,kırılan hayallerimizi...ağladı terazi....

10 Şubat 2010 Çarşamba

yıllar sonra..


bir zamanlar bir şeyler paylaşmış,sonra irtibatı koparıp,çook uzun süre tekrar aynı masaya oturmuş 2 insan gibi cümlelerin arasına giren boşluklarda bir telaşlanma..o beni süzüyor,ben onu..yalandan,aslında hiç merak etmediğimiz konular hakkında sorular soruyoruz birbirimize..

-ee,anlat..
-ne anlatayım?

hiç bir şey anlatmamalıyız oysa..susmak en güzeli..gözlerimizden gelip geçenlerin şifresini çözme uğraşına girmeliyiz.iyi de ben çok sevdiğimin gözlerine bakamam ki..o zaman kemirdiğim dudaklarımdan anlamalı onu ne kadar özlediğimi.ben hep böyle yaparım,anlatamadığım kadar mutluyken,tanıyor o beni!

bu yazıyı fazla uzatamayacak kadar mutlu hissediyorum kendimi..karşımdaki kapıdan çıkıp,kalabalığına karışarak,yeni baştan seveceğim bu kenti..ellerimden tutup gezdirsin beni çocukluğumda diye,rehberim,ebeveynim,arkadaşım,sırdaşım,sevgilim,annem ilan ediyorum bu memleketi!!


şehrin bir ucunda bir uzun sur;Urfa Kalesi!Urfa Kalesinin surlarında bir çocuk,kaşısında sevdalısı olduğu şehrin uğultuları,göğsünde herkese kırgın bir türkü,dalgalı saçlarında Akdeniz Rüzgarı....

karşı duruş!


    Pakistandan bir fotoğraf paylaşıyoruz bu yazıda.fotoğrafı çeken adamın bu fotoğrafa ne isim  verdiğini düşündüm.fotoğrafların ve tabloların isimlerinin,en az çalışmaların kendisi kadar önemli olduğunu düşünüyorum çünkü.bu fotoğrafa ne isim vermiş olabilir diye düşünürken kendi vereceğim isim düştü aklıma.bütün bu hengamenin, yoksulluğun, yoksunluğun, kirin,pasın,hayat mücadelesinin içinde,bu müthiş sırtüstü rahatlık..kafanın altına yastık edilmiş o çuvalın üstüne oturmak bile bizler için çok uzak bir ihtimalken,kafasını koyan kişinin yüzündeki o hayatı takmazlıkla birlikte beliren huzur pırıltıları..

   "karşı duruş" koydum fotoğrafın ismini..hayata ve bizlere karşı...

2 Şubat 2010 Salı

ya bu 2 resimdeki milyon fark..



mamo kardeşimin paylaştığı İngiltere ve Mısır taraftar fotoğrafları arasındaki milyonlarca fark yazısını görünce,arşivimdeki fotoğraflardan birini paylaşmak istedim ben de.

sol tarafta 2000 yıl öncesi,sağ tarafta bugün! ama ben olayın tezatlığından ziyade fotoğraftaki aldatmacadan bahsedeceğim. sağ taraftaki fotoğraf ilk gören herkesin büyük ihtimalle saray diyceği bir yer.sol tarafta ise dünyanın en geri kalmış coğrafyalarından birinden bir fotoğraf paylaşılmış.ve bunu,eskiden şöyle şöyle zenginlikler varken,günümüz afrikası o kadar geri bırakıldı ki,değil 2ooo,20.000 yıl gerisinde kalmış bugünün diye etiketlemişler bir güzel.

güzel etiketlemişler ama,demogojiye hiç gerek yoktu aslan parçaları be.ben size beyaz sarayın bahçesinden bir fotoğraf gösterip üzerine Washington-USA Today yazarım;sonra yan tarafına,bizzat o ülkede yaşayanların bombaladığı Irak'tan bir fotoğraf koyar,"believe or not,Iraq:TODAY" yazarım,mesaj ve etiket farklı olur ama,fotoğraf bunun ikizi gibi olur..


Murathan

1 Şubat 2010 Pazartesi

buşT (!)

resimdeki orospuçocuğu hakkında bir çok eleştiri yazısı,ti'ye alan fotoğraf,dalga geçen karikatür görmüştüm.gördüklerimin en iyisi olduğu konusunda aklım,kalbim ve ruhum aynı görüşte birleştiler.

özgürlük heykelinin kanını emen buş!aslında yapabilselerdi,özgürlük heykelinin iki bacağı arasında bir karikatür daha güzel olurdu.özgürlüğün kanını emen bir adamdan ziyade,özgürlüğün ırzına geçen bir hayvan etiketi,onun üzerinde daha güzel dururdu..

benim dediğim yapılana kadar,en iyisi bu..

K Dergisi

daha önce okudunuz mu veya denk geldiniz mi bilmiyorum ama,"K" diye bir dergi var.tavsiye üzerine alıp okuduğum ve gerçekten çok beğendiğim bir yayın.yazarlarının kullandığı dile bakarsak,edebiyatı ve edebiyat kuram ve felsefesini iyi bellemiş bir yazar gurubu oldukları belli.son zamanda çıkarılan kitaplara bakacak olursak,bu ekip her hafta bir kitap çıkarıyor diyebilirim.belki bir kitaba göre sayfa sayısı çok eksik ama,Türk Edebiyatının son dönemindeki eserlerle kıyaslandığınıda,kesinlikle üçe,dörde,kimisini beşe katlar..

okuyunca insanın aklına şöyle bir soru takılmıyor değil:Tuna Kiremitçi yazar sayılıyorsa bu ülkede,bu adamlar ne oluyor?

"K" her cuma günü anlaşmalı gazete bayilerinde..fiyatı sasece ve sadece 1,5 tl.tavsiye edilir.

2 resim arasındaki milyonlarca fark..

bu fotoğraf İngiltere'den.Man.Utd.-Arsenal arasındaki maçı 3D özelliğiyle izliyor taraftarlar.


bu fotoğraf ise Mısır-Gana arasında oynanan Afrika Uluslar Kupası maçını izleyen taraftarları gösteriyor.televizyonlar sepetlerin üzerinde.insanlar tahta sandalyeler üzerindeler.

aralarındaki farkları saymak gibi bir ahmaklığa hiç gerek yok.saymakla bitmez.konunun ana fikrini başlıkta özetlemeye çalıştım zaten.herkes kendince yorumlayacaktır elbette.ama benim buraya not düşmek istediğim bir şey var.her iki görüntüye de dikkatlice bakıp,her iki kalabalığın da atılan bir gole nasıl tepki vereceklerini hesaplamaya çalışın.futbolu tribünden izleyen biri olarak şunu söyleyebilirim.üstteki fotoğraf daha teknolojik buna hiç bir itiraz söz konusu bile olamaz.ancak alttaki fotoğrafta insanlar yalansız,dolansız,gerçek bir heyecean ve gerçek dürtülerle sevinecekler.gözlerdeki gözlüğe zarar gelmesi endişesinden,üstteki adamların onlar kadar sevinmesine olanak yok,kabul edin..

üstteki fotoğrafın teknolojikliğine tav olmayın derim ben,teknoloji insanlığın masumiyetine,heyecanlarına bir darbe daha indirmiştir bence..hasılı budur...


fotoğraf kaynak: acetobalsamico.blogspot.com

şubat



28'in kara bir leke olsa bile tarihte,senin günahın değil..ocak geldi geçti bir bakışta,bir solukta..bir bayrak yarışıdır her bir yıl..bayrak sende artık,güzel bir yere götür hayatımı..

ocağın hükmü düştü millet,bugün 1 Şubat 2010