26 Eylül 2009 Cumartesi

şiir yazdım..


tekerrür

Tanrı herkesin başına ne zaman bir yalnızlık gelse
RESET” atarken kaderlerine,
Benim her sevda girişimde,
Kopyalanıp yapıştırılmış bir ayrılık!!!



Mamo Ç./2007 antalya

çüüüşşş!!!!



ülke gündemini uzun süredir meşgul eden bir olay vardı..cem gariboğlu ve ailesinin ortaklaşa işlediği veya hepsinin bir şekilde pay sahibi olduğu bir cinayet vakası uzun süredir gündemdeydi..

herif yakalandı,gözaltna alındı,ailesi bir tutuklandı,bir salındı...türlü türlü haber..onca zaman ahladık vahladık,komplo teorileri ürettik,başsağlığı ve sabır temennileri havada uçuştu..sonra kızın babasının -haklı- feryatlarıyla meşgul olduk..sonra sıkıldık..baba saçmalamaya başladı diye düşündük.."iyice zırvalamaya başladı canım"lar dökülmeye başladı dudaklardan..baba müthiş taktiklerle,olayı gündemde tutmaya çalışıyordu!!yaptığı buydu..olay gündemden düştüğü an,az biraz haber bültenlerinden silinmeye yüz tuttuğu an,medyamızın,halkımızın,tipik balık hafızası sendromu devreye girmeye başladığı an,kızın babası çıktı karşımıza..biliyordu ki,unutulacak,unutturulacak,ört pas edilecekti..kimi zaman elinde bir testereyle çıktı kameralara,kimi zaman darmadağın saçlarla,bağırtı çağırtılarla...başardı..olayı gündemde tutmayı,bu olayın hala çözülmediğini bu halkın gözüne sokmayı her seferinde başardı..

ve nihayetinde katil yakalandı,suç ortakları da birer birer ortaya çıkmaya,olay çözülmeye başladı...sonrası mı?sonrası tipik bir Türkiye manzarası..geçen Facebook'ta bir grup daveti aldım:CEM GARİPOĞLU YAKALANDI,ARTIK KIZLAR RAHATÇA SOKAĞA ÇIKABİLİR DİYENLER GRUBU!.........E EBENİN!!!!!

nasıl ruhsuz bir millet olduk lan biz!?yazıktır ulan!!ayıptır ulan!!!yuhtur ulan!!!
bizim bir şeylerin suyunu çıkarmadan,birilerinin ruhunu,maneviyatını incitmeden bir şeyler yapabilmemiz bir ütopya mıdır!?daha dün ağlıyorduk biz bu kıza,bu herif yakalansın,idam edilsin,yakılsın diyorduk!!!ne çabuk tüketiyoruz!ne çabuk tükeniyoruz yahu!!!

geçici bir hele şükür..



blogger.com'daki sorun geçici olarak düzeltildi..en azından bugünlük...çok mutlu oldum yahu..yazmak,ne büyük bir gereksinimmiş meğer benim için..merhaba,tekrardan..

23 Eylül 2009 Çarşamba

özür

değerli okurlarım,teknik bir sorun nedeniyle post giremiyorum..bu sorundan ötürü blogger.com adına hepinizden özür dilerim..

10 Eylül 2009 Perşembe

YALAN!



Dar bir sokakta .

Dibini ancak aydınlatan bir sokak lambasının altında ,
ufaktan ufaktan kar yağarken sokağa ,
Babasının yolunu bekleyen bir çocuktur ,
kıvırcık saçlarının ucunda birikmiş su damlaları …
Üşümüş belli …
Buz tutmuş ayağı eli …
Babası ona ekmek ve birde sevgi getirecek .
Ekmek çantasında babanın , sevgi kucağında .
Biraz fazla sürdü bekleyiş .
Ama gelecek eninde sonunda .
Ekmek sevgi ve umut getirecek .
Ekmek çantasında babanın .
sevgi kucağında ve umut sıcaklığında …

O dar sokaktan,sokak kadar soğuk bir odaya döner çocuk …
Anne ekmeksiz bir sofra kurmanın telaşında …
Biraz pilav ve 2 kaşık sofrada
sofranın hemen yanında günlerdir toplanmamış bir yatak..
Yatağın yanı başında ateşe hasret bir soba !!
Çocuğa sorsan baba sıcaklık da getirecek
sıcaklık babayla beraber bağdaş kuracak odaya ..

Sofraya babasız oturulur.
Kaşıklar babasız daldırılır pilava .
Anne ağırdan alır yemeği oğlu doysun diye belli ki!!
Ama oğul bilmez hatta sorsan ona’ aç insan bile yoktur Dünya’da
Çocuktur o.
ve adı gibi emindir çocuk ..
Baba gelince tıka basa bir toklukla gelecektir oraya
Baba yanında getirecektir güzel olan ne varsa !!

Yatağa girilir uyumak için değil ısınmak için ama ..
Çünkü soba o akşamda habersizdir ateşten
Soba ateşi unutmuştur hatta ...
Niye orda durduğunu bile bilmemektedir aslında ..

İnceden karla örtülmüş soğuk bir sokağın
Sokaktan soğuk odasında
çocuğuna sarılarak ısıtan bir anne ,
Annenin kucağında babasını beklerken uyuya kalmış bir çocuk …
Yanında olmasa da rüyasında bir baba !!!


Çocuk…
Özlem …
Hasret ...
Umut ...
Bekleyiş ...
Soğuk ...
Yalnızlık ...
Hep bir arada !!!
Ah çocuk !!
Babasının yıllar önce öldüğünü o günde söyleyemediler ona …


mamo ç./2008/antalya

9 Eylül 2009 Çarşamba

hey ki hey..

bir kaç gün evvel çok acı bir olay yaşandı ve Makedonya'da yolcu taşıyan ve Türk bir firmaya ait olan bir gemi battı..20 kişi yitirildi bu kazada..Ölenlere tanrıdan rahmet diliyorum..gerçi hepiniz bu olaydan haberdarsınızdır eminim.bütün gazeteler ve yayın kuruluşları verdi bu haberi..yalnız arada çok önemli bir olayı ıskaladık hepimiz.belki de alışık olmadığımız bir olay olduğu için dikkatimizi çekmedi,ya da ne bileyim dikkate almadık bu davranışı,ama gerçekten kayda değer bir hadiseydi..hadise ne miydi?şuydu:"batan geminin kapasitesinden fazla yolcu aldığı,yolcular için de yeterince can yeleği olmadığı anlaşıldı(tam Türk işi değil mi..E gemide Türk firmaya ait olunca o kadar da anormal bir mevzu değil).bunun anlaşılması üzerine,Makedonya Ulaştırma Bakanı istifa eti!!!!"çünkü ulaştırma bakanıydı,ve ulaştırmada kullanılan bu gemi,prosedürlere,kanuna,yasaya uygun değildi..gelecek yeni bakanın soruşturmayı hür bir vicdanla yapabilmesi için,görevi bıraktığını açıkladı...

hafızaları yoklarsak bizdeki hızlı tren faciasını hatırlarız..41 can vermiştik...ama hafızaları ne kadar yoklarsak yoklayalım,bu olay üzerine istifa eden bir ulaştırma bakanı veya müsteşarı hatırlayamayız,çünkü yok!!!birazcık gurur ve haysiyet lazım bu işler için...biraz adamlık lazım..utanma lazım...var mı bizimkilerde?bence yok!!!

isim ve saygınlık üzerine..




“Mareşal Fevzi ÇAKMAK” diyerek başlayacağım bir mekan ismi var.Ve soruyorum; sizce böyle ağır,önemli bir isimle başlayan bir mekan neresidir?şehrin en önemli bulvarı,askeri müze,hastane,üniversite,kışla??...hayır hiç biri değil..şimdi devamıyla beraber bir daha paylaşıyorum:“Mareşal Fevzi ÇAKMAK Mesire Yeri”!!yemin ediyorum şaka değil..derdim illa şaka veya kara mizah yapmak olsaydı bunu farklı bir şekilde yapabilecek meziyetlerim var çok şükür.bu mekanın adı gerçekten böyle!!ulan bu ülke için,bu ülkenin tarihi için bu kadar önemli bir adamın adını mesire yerine vermekle bu şahsa olan saygıyı mı belirttiniz yani?yücelttiniz mi o adamı?hayır!!!hem o adamın,hem Fevzi ÇAKMAK gibi önemli adamların isimlerini bu şekilde kullanarak,onların ruhunu ve saygı kurumunu zedeliyoruz hepsi bu..

Şehirlerde,bir yerlere askeri veya siyasi isimler verilmesine karşı değilim.ama bunun mekan farkı gözetmeksizin yapılmasına karşıyım.Almanya’nın Stuttgart şehrinde Heilbronner denilen bir bölgenin küçük bir stadı var.dünya için küçük ama,onlar için büyük bir stat.Heilbronner’in yaklaşık nüfusunun 15 bin civarında olduğunu düşünürsek,4 bin 500 kişilik stat Sandiego Barnebau sayılır.işte bu stadın ismi şu:Lothar HENK Stadion..kim mi Lothar HENK:Heilbronner bölgesinin yetiştirdiği en büyük sporcu kabul edilen,Eski Baden Wüttemberg Eyalet Şampiyonu bir güreşçi!!!peki güreşçinin ismini niye futbol stadına vermişler?çünkü futbol bir spor ve bu stada ismini vererek onore etmeye layık gördükleri bir kişi de ancak ve ancak bir sporcu olmalı.civardaki en başarılı,kazandığı başarılarla bu onura en layık adam da Lothar HENK.işte bu yüzden bu stadın adı Lothar HENK Stadion!!

Bizim her şeye,sokağa,caddeye,trene,vapura,ormana,meydana,stada,kapalı spor salonuna Atatürk adını vermemiz,ulu önderin isminin bu kadar kolay kullanılması sizi rahatsız etmiyor mu?siz de bunu,Atatürk’e yapılmış bir haksızlık olarak değerlendirmiyor musunuz?her alanda çok önemli adamlara sahip olduğumuzu zaten iddia etmemiz mümkün değil ancak,belli branşlarda,belli alanlarda gerçekten önemli insanlara sahibiz..Nobel’e aday olmuş,hatta Nobel ödüllü yazarımız var ama,halen Yaşar KEMAL veya Orhan PAMUK adına bir kütüphanemiz yok..Dünya Kupaları tarihinin en hızlı golcüsü çıktı bu topraklardan,ama bırakın bir stada ismini vermeyi,Hakan ŞÜKÜR Halı Sahası diye bir yer bile yok.Sinemamızla ilgili her yıl milyon tane sitem duyarız.yalnız sinema camiası halen dönüp aynaya bakabilmiş değil..var mı Sadri ALIŞIK Onur Ödülü,Şener ŞEN Başarı ödülü,Türkan ŞORAY Yılın Başarılı Kadın Oyuncusu ödülü diye bir şey,YOK!!!olmalı..buna karşın İstanbul’da İnönü Stadı,Kocaeli’de İsmet Paşa Stadı,Antalya,Eskişehir,Bursa,Diyarbakır,Rize, İzmir’de Atatürk Stadları var.e tamam verilsin böyle önemli şahsiyetlerin ismi bir lafımız yokta,her şeye de değil be kardeşim.bence bu kadar da kolay olmasın bu işler yahu…

6 Eylül 2009 Pazar

hayırdııır!?


öncelikle ilginiz için çok teşekkürler..blogun tıklanma sayısı beklediğimi(zi)n bayağı bi üstünde..az önce istatiski verilere bakarken çok şaşırdım ve gözlerim aynı fotoğraftaki gibi oldu..avrupa felan -vardır tıklayanımız allaha şükür- neyse de,Arjantin'den tıklanmışız baba!!..hade hayırlısı bakalım:)

ADA -The Island


James McCord: Şey. Örneğin bişeyi çok istediğin zaman gözlerini kapar ve dileğini söylersin. Tanrı Seni Duymayan Kişidir.




Ada-The Island-2004

5 Eylül 2009 Cumartesi

dört kısım temiz veda…


- ve aşk her cinayetin gizli öznesi -



bir:
gözlerimde solmuş solak bir imzanın
aşkı lanetleyen
celladıdır bazen sevgili…
yürümeyi, kelimeyi, konuşmayı söker gibi
sevmeyi söktürdüğüm
aşkı hecelemeden, koynumda geceleyen keder!…
benim yüreğimde kanattığı kesiklere tüküren
dudakta kalan son gerçeği bırakıp
tanrısını gecelerce sanal alemde arayan
yalancı peygamber…
go to hell!


iki:
kodunu çözüp, kod adını buldum senin
sen şimdi hangi kılıkta
seversen sev birini,
bileceğim ben
nerede düşüreceksin yüzündekini
kaçıncı adımda ele verecek gülüşün seni…
iki ya da daha çok kalbi
aynı anda bölebilen bir işlem bazen sevgili…
boşluğu kapatmakla dolmayan aşk oyuğu
ortak bölenlerin en büyüğü…
özet geç tüm yaşadıklarını
nolur benim hikayemi de tek kelimeden say…
so goodbye!



üç:
kafiyelerime ayır beni
heceyle ölç, karanlık geceyle ölç
ya da yine ayrılıkla ölç…
şiir, cam ayakkabı gibidir
yalnızca yazılanın kalp izine uyar…
eksik bir yatağın şiirini sana ithaf ediyorum artık.
utanma hadi, biraz cesaret
yapabilirsen, beni kendi kalbinle de ölç…
en güzel mısrası çalınmış,
kayıp kelimeleri boşlukla tamamlanmış bir şiirdir bazen sevgili…
yarım kalmış şarkın, dudağın yarım kalmış
ve tamamlanmamış senin duanla
hiçbir ayin!
please stop lying!


dört:
akşamüstü kuşları uçarken
gelir akla
yastık altı suçları…
ve sevinçten çark bir hüzünse aşk
sen bu gece rahat uyu!
başka bir otel odasında unutacağım seni…
ilk ve son kez birlikte uyuduğun tek saraysam
-ki adalet vardır-
sen bir daha hiçbir aşka hükümdar olamayacaksın!
hele ki bazen hak ettiğini bulup
bir daha hiç sevemeyecek olandır sevgili…
sesine bir örtü çektim, yüzüne sifon,
geçmişe sızdırmayan silikon…
anla içimi, öyle güzelim ki…
son el, son oyun, bu son av…
sen bomboşsun artık
finalde ben hala…
full of love!

- ve ayrılık her aşkın son sözü -






Emre KALCI

çekmeye hazır insan aranıyor!!

kapkara bulutlar çekti gönül..mevsimlerden kış olsa,rüzgar savursa ruhumuzun kırık dökük parçalarını..eller montun cebinde,saçlar rüzgarla dağınık,bir enstantenemiz olsa..

yıllardır hayalimde bir fotoğraf vardır..kapalı bir havada denize amors durup,rüzgar saçlarımı sağa sola dağıtmışken çekilmiş bir fotoğraf..gözler rüzgarla yaşlanmış hafiften..boyun atkının içinde kaybolmuş.montun yakalrını kaldırmışım,bakıyorum öyle;denizin bittiği yere..

fotoğrafın her şeyi tamam..hatta hayalimde çerçeveletip duvara bile astım ama,gerçeği halen yok..çektirecek adam hazır,çekecek adam yok..burdan çağrımdır..makine benden,fotoğrafın senaryosu benden,foto-model (!) benden..yok mu bu fotoğrafı çekip dua almak isteyen?

2 Eylül 2009 Çarşamba

haaddi be!!

yazı,acetobalsamico.blogspot.com'dan..
çok tuhaf duygular içerisine girdim,üzüldüm,kahroldum,duygulandım!

tıklayın

1 Eylül 2009 Salı

umut..

başkası bizleri kandırmaya aldatmaya çalıştığında nasıl kızarız..hiddetimizi sığdıracak bir yer bulabilmek ne mümkün!kudururuz öfkemizden!!bizim sektörde,benim yaptığım işle alakalı en çok karşılaştığımız şey,Avrupalı misafirlerin -özellikle almanların- oda ekstralarını ödemek için geldiklerinde,hesaplarını kuruşu kuruşuna -veya cent'i cent'ine- hesaplamalarıdır.bi gün bu durumla karşılaşmıştıkta yanımdaki arkadaş çok kızmıştı,herifin para gözlülüğüne(!)..her kuruşun hesabını yaptıktan sonra 11,60 € tutan hesabı ödemiş,para üstü olan 40 Cent'i beklemişti..arkadaşın sinirleri iyice zıplamışken,40 Cent'i cebine atıp,çıkardığı 10 €'yu bahşiş kutumuza atmıştı,"hesaplama yaparken kendisine gösterdiğimiz sabırdan dolayı!"..adamın peşine düştüğü şey,hesapladığı centler değildi.o,haksız yere bir şeyin yükünü almak istemiyordu,haksızlığa uğramak istemiyordu anlayacağınız..

avrupalı insanlarda buna benzer bir haksızlığa uğramak dediğimiz şey,bizim toplumumuzda enayi yerine konmak olarak karşılık buluyor kendisine..buna benzer örnekleri bir çok Türk vatandaşlarımızdan da görmüşümdür.5 liralık oda ekstrasına benim değil diye itiraz edip,50 lira bahşiş veren,paranın değil,haksızlığa uğramamanın peşine düşen çok onurlu adam gördüm..

şimdi gelelim fotoğrafa ve yazının ilk cümlelerine..dedim ya,kimse aldatılmayı,kandırılmayı,işletilmeyi sevmiyor..ne zaman biliyor musunuz:başkası yaptığı zaman!! biz kendimize her türlü yalanı söylerken,kendimizi her daim kandırırken her türlü görmezden gelme oyununu yaparız.çevremizdekileri aldatıyoruz sanarken en başta ve en çok kendimizi kandırırız..

çizilen karikatürde herşey çok net!!!

paylaşmak..

bütün çıkar ilişkilerinden,menfaatlerle bezenmiş faaliyetlerden arınmış,daha doğrusu hiç bulaşmamış bir varlık şu çocuk denen şey.paylaşmış elindekini..çok güzel bir fotoğraf çıkmış ortaya..

ulan çocuk,büyürde,hep bana hep bana türküsünü dolarsan diline,bu fotoğrafı bulur,sokarım gözlerine!!

palyaço

ilkokul 3.sınıftaydım galiba.derslerin birine başlamak üzereyken öğretmenimiz sınıfa gelip,bahçeye çıkmamızı istedi.bahçede üçerli sıralar halinde dizdiler bizi.tek kol aralığı hizaya soktular,kimse sıradan çıkmasın diye de sıkı sıkı tembihlediler.her öğretmen kendi sınıfının başına geçti ve düştük yola.belediyenin küçük bir salonu vardı,her türlü organizadyon orda yapılırdı(toplu düğün,konferans,konser..vs..).hepimizi doluşturdular oraya.palyaço gösterisi yapılacağı istihbaratı (!) ulaştı sonra..nasıl sevindik anlatamam!heyecenla beklediğimiz dakikalar geçirmiştik,heyecandan geçmek bilmeyen dakikalar başlamıştı.derken sahneye,yüzü gözü boyalı,tuhaf renkli elbiseler,koca ayakkabılarla palyaço kılıklı(!) bir adam çıkıverdi.o zamanlar bizi çok güldüren bir kaç soğuk espiri yaptı.biz de palyaço lafını duyduğumuz andan itibaren gülmeye şartlanmış bünyenin iplerini verdik palyaçonun eline..ulan ne komik adam bu diye düşünürken öbürüde geldi sahneye.yolunu kaybetmişte,kendini birden sahnede bulmuş gibi hareketlerle,çocuk ruhumuzu tiyatral yeteneğine hayran bıraktırdı..atışmalar başladı sonra iki palyaço arasında.karagöz ve hacivat'ın çok,ama hakkaten çok kötü bir taklidiydi sahnedeki,ama bizim umurumuzda bile değildi..hepimizin hayatından ilk kez izlediği palyaço gösterisi için eleştiri yapabilecek dökümanlarımız,kültür birikimimiz,espiri anlayışımız yoktu.bize göre palyaço denen şey izlendi miydi,gülünürdü aga..bütün bildiğimiz buydu..




bunlar böyle atışırken,biri rol icabı sinirlenip sahneyi terketti.öbürü de "tüh ya!kırdım arkadaşımı!" diyerek arkasından sahneyi terketti,repliğini çok yapmacık bir edayla söyleyerek.onların boşalttığı sahneye bir kız fırladı..altı normal gündelik kıyafet,ama surat palyaço boyası.."korkmayı,korkmayın" dedi," ben ne yapar eder onları barıştırırım,birazdan geri getiririm,siz bana 20 dakika süre verin"..oyuna ara vermiş oluyordu böylece..enteresandır;yıllar sonra bu konularla hiç alakası olmayan bir adam;Mahmut Tuncer,yaptığı televizyon programında reklama giderken böyle şeyler yapmıştı.ve bana hep o palyaço gösterisini hatırlatmıştı,tuhaf..gösteriye ara verilince sınıf başkanı olduğum için öğretmenim çağırdı beni yanına:"bizim sınıfı bi sayda bakalım eksik felan var mı?kaç kişi saydığını gel bana söyle ben dışarıdayım."verilen talimat gereğince sınıfı saydım ve gidip öğretmene tekmil verdim!salona dönerken -kulis kapısı olduğunu sonradan öğrendiğim- bir kapını önünde,palyaçolardan birini gördüm.kapının dibinde,bir çok yörede amele oturuşu,muzip ortamlarda sıçma pozisyonu denilen pozisyonda oturmuş,sigarasını derin derin ciğerine çekerken gördüm.şaşırmıştım..içerideki o şen şakrak palyaçodan eser yoktu.sigaradan derin bir nefes çekiyor,sonra sigaranın yanan ucuna doğru üflüyordu dumanı..derdi olduğu her halinden belliydi,palyaçoluğu da!!orda öylece kalakalmıştım.öylece izliyordum onu..sahnedekinden çok farklı,kendi yazıp,yönetip,oynadığı bir filmin,en acıklı sahnelerden birini sergiliyordu palyaço.görüntüde arayı veren kız belirince kafayı kaldırıp ona baktı,gömdü yine kafasını..kız ayak ucuyla dokunup,asma lan suratını der gibi baktı."kalk hadi kalk" dedi,"ikinci perde.."..palyaço son ama derin bir nefes çekip fırlattı sigarayı.."ve hayatım boyunca unutamayacağım orepliği söyledi " .ikecem perdesini..the end .mına koyim!!"


tokat yemiştim,tokat!!!filmlerde görüp sevdiğimiz,çocukların dostu,bir nevi hayal kahramını canım ciğerim palyaço,ağız dolusu sövmüştü gözlerimin önünde..olur muydu lan!!??bu bize,bana yapılır mıydı!?ne çok severdik seni.boyalı suratını,kırmızı burnunu,şapşal kıyafetlerini,saf halini..paytak yürüyüşünün hastasıydık.bırak espirilerini,duruşunu bile hastasıydık..ama sen heyecanla gözlerimizi diktiğimiz perdeye,gelişiyle içimizi burkan sona sövdün..bize sövdün ulan,bize!!çocukluğumuza,saflığımıza,gülmelerimize,hayallerimize sövdün!!senin yüzünden hiç bir palyaçoyu sevemedim ben..hüzünlü baktığınız fotoğraflar hep mutlu etti beni.şeytan azapta gerek dedim içimden her seferinde..ve büyüyüne,seni bir nebze olsun anlayana kadar sevemedim seni ve senin şahsında,senin gibi boyalı suratların hepsini..


dün,iftarı yoğunluktan 20 dakika geç açıp,back ofis'te gebermiş gibi otururken,arkadaşlardan birisi gelip,sorunlu bir misafirin benimle görüşmek istediğini söyledi..bastım kalayı..küfürün bini bir para..resepsiyonun kapısına kadar yürüyüp,le havle çekip açtım kapıyı.."yüzümde en yavşak ifadeyle "buyrun efendim nasıl yardımcı olabilirim?" diye bir soru yönelttim,sanki az önce o kadar küfürü bu kadına etmemişim gibi!!!sen gelip geçtin gözümün önünden o saniye,bir daha yad ettim seni..ne kadar haklı olduğunu,ne kadar haksız olduğumu hatırladım bi daha..haksızlık etmişim sana!!


gülerken ağladığın,sövüp-sayıp yaladığın bir düzen bu.dünya böyle bir sahne işte!!her şey boyalı bir dekor,bütün gülümsemeler sahte!!!!


içimizde sıralanmak için tetikte bekleyen,kimi çoktan taarruza geçmiş bir yığın küfür;suratımızın orta yerinde yalan bir gülümseme..biz buyuz işte!!!

eylül



bir eylül daha yaşlandı ömür..sonbaharın takvimlerde gayrı resmi başlangıcıdır ve sonbahar en sevdiğim mevsimdir..hüzün kokar sonbahar ve bu bünye en çok hüznü sever.

bugün 1 eylül 2009.