Giderse ölecekmişim gibi bakıyordum gözlerine.Biliyordum
ki,giderse ölmem ve öylesi çok daha kötü biliyorsun.”Allah ele ayağa
düşürmesin.” diye bir temenni ortaya atılmışsa vardır bir bildikleri;ve çok az
yanılıyorlar kahretsin!Neyse işte,ben buna böyle giderse ölecekmişim gibi
bakarken,boğazımda bir hırıltıyla,attığı fırçayı dinliyordum.Durumun
vehametinden kaçmak içinse,kalırsa ölmeyecekmişim gibi,beni yaşatacak olan bir
teşhis seansıymış gibi hayal ediyordum vaziyeti.İlacımın “yanımda kalması”
olduğunu er geç teşhis edip,göğsüne bastıracaktı beni. Kısacık sorularla uzunca
bir ilişkiyi kan revan içinde bırakmıştı.Sordukça soruyor,ben hırıldıyor ve
inliyordum cevaben.”Peki böyle yapınca acıyor mu?” diyerek çıktı gitti
kapıdan.Ben ki,serumun bağımlısıyım,ve katiyen iğneden korkmam,kapı
çarpılmasından sonra salona dolan sessizliğin ortasına doğru kükredim:”Acıdı
lan!”
Eşyalar bile büktü boynunu…”gitti hakkaten yaa…” dedi
birisi,hangisi olduğunu hatırlayamıyorum şu an.Geçen yılbaşında aldığı
televizyon koltuğu “ben de gitsem mi arkasından acaba?..” diye düşünürken,kendi
evinden getirdiği kitaplık,”Ben burdayım sana n’oluyo?” diye çıkıştı,bi yandan
beni süzerek. Böyle bir finali ne ben bekliyordum ne de çekyat.Hani son ana
kadar kalacakmış gibiydi.Yine döker içini kalır sanıyordum; hesap edemedim içini
dökerken kırmaktan korkmadığını içindekileri…
Kapı çaldı,döndü sandım.ok gibi fırladım yerimden.kapıcıymış
gelen.gürültüye gelmiş.”hayırdır abi,bir gürültü bi patırtı.iyi misin?” dedi.kırkbeş
saniye kadar baktım yüzüne,hiç bi şey anlamadı.ben de bi şey anlatmamıştım
gerçi.kapattım kapıyı,kapıcı kapıyla kaldı dışarda.
Uyuyakaldım sonra..sonra dediğim bayaa sonra…o gittikten
sonra ben hiç uyumadım,hep uyuyakaldım.onu düşünürken,dönmeni
beklerken,gıyabında gitme diye yalvarırken.çok sevdiğim bir şair,”Seviyosan git
uyu abi,” dedi,”Ancak rüyanda görürsün geri geldiğini!”. o bir şey
anlatmıştı,ben yine de hiç bi şey anlamamıştım.işime gelmemişti.öyle ya,o bile
gelmemişken,işime niye gelsindi?...şairin yüzüne bakmadım..hazır ben yüzüne
bakmamışken onun aklına geldi,”yahu aslında bardağa hep boş tarafından
bakmışsızınız azizim,bi de dolu tarafından baksaydınız…”bu sefer baktım yüzüne:”Ne
diyorsun şairciğim,ben bizzat bardağın kendisine sordum o bile karar veremedi!abi
ben şu an çok doluyum,boş vaktim olunca arim seni diyerek tersledi beni!”
dedim..şair sus pus oldu,kalktı işemeye gitti…
Yine uyukaldığım bir sabaha karşının öğle sonrasında kapı
çalındı.yine ok gibi fırladım yerimden,bildiğin senaryo işte…devamı da bildiğin
gibi;kapıcı…bu sefer kırkbeş saniye kadar bekleyemeden bastım yaygarayı “NE
İSTİYORSUN ULAN KAPICI!EN GELMESİ GEREKEN BİR TÜRLÜ GELMİYORKEN SEN NİYE GELİYORSUN
ULAN?NİYE ÇALIYORSUN KAPIMI DEVAMLI?GRAMATİK OLARAK ALDIĞI EKTEN DOLAYI ZATEN
SENİN OLAN BİR NESNEYİ NİYE ÇALIYORSUN ULAN DURMADAN!?”kapıcı majör bir şokun
etkisinde kaldığı kesin bir ifadeyle ama bütün metanetiyle toparlanıp kırkbeş
saniye kadar süremi çalmadan,neredeyse mırıldanarak;”on gün oldu nerdeyse
ağabey…çıkmadın hiç..sipariş neyim de vermedin…merak ettim…” dedi…çarptım
kapıyı yüzüne,kendimi çekyata attım tekrardan, uyuyakalamadım bi daha…
Yokluğu tescillenmişti kapıcı haricinde kimse tarafından
çalınmayan kapının zili tarafından.şarj süresi İsviçreli elin adamlarını bile
şoke eden bir zaman dilimine uzadığından ve evdeki ağır toz kokusundan..o gün
emin oldum artık gelmeyeceğinden;o kendimi kimsesiz hissettiğim,yalnız
hissettiğim öğle sonrasında..yüzü koyun dönüp,gömdüm yüzümü
yastığıma..yoktu,olmayacaktı… çekyatın da allah belasını versin,kapıcının da!