11 Mart 2015 Çarşamba

Aydemir'in Yolu



Bölüm-1/ÖZEL BÖLÜM
Aydemir isimli arkaaşımız,babadan kalma marangozhaneyi batırmış,yaşı nerdeyse 30 olmasına rağmen,çocukluk hayali olan futbolculuğa tekrardan dönüş yapmıştır.Mahallesinin takımı olan amatör futbol kulübü,TERSKÖŞESPOR'a kaydolmuş,müzmin yedek olarak 4 aydan beri kulübede beklemektedir.'Bir gün elbet sıram gelecek!' diyerek kendi kendini motive etmekte,takım arkaaşlarının kaçırdığı pozisyonlara hayıflanmakta,her an oyuna girecekmiş gibi,maç boyunca ortalama 13 sefer bağcıklarını çözüp-bağlamakta,nefes açmakta,ısınmaktadır.Isınmaktan pişik olmuştur,ama umutludur.Pişik neticesinde oluşan paytak yürüyüşünü,Roberto Baççiyyo'nun 94 dünya kupasında kaçırdığı penaltı sonrasındaki mağlup ama mağrur yürüyüşüne benzetmektedir.Yine takımının ender gelişen ataklarının birisidir.bütün kulübeyle beraber birbirlerine tutunup ağır çekim bi şekilde ayağa kalkarak takip ettikleri bi pozisyonda,çocukluk arkadaşı "Eskidokuz Namık" boş kaleye golü yapamaz.Bir ağızdan "Hasssssiktirbeeaaa" diyerek yerlerine giderken,hocanın sinirle yere attığı su şişesi seker,ve Aydemir'in gözüne gelir.Aydemir bir gözü kapalı hocasına koşar:
-Hocam Namık'ı beslemiyolar..Sok beni oyuna sağlı sollu keseyim ortaları,alalım maçı!"
Hoca,2 eli belinde Aydemir'i süzer.
"-Geç lan yerine skmim belanı!" diye tıslar konuşurken ağzından fırlayan hain bir tükürük damlası,bu kez Aydemir'in diğer gözüne denk gelir.2 gözü kapalı Aydemir,el yordamıyla yerini bulmaya çalışır.1 kez yedek kaleci Cemil'in,1 kere de malzemeci İsfendiyar abinin kucağına oturduktan sonra kendi yerini bulur.Tükürük giren gözünü ovarken,"Goooolll" diye yükselen feryat,rakibin attığı 4.golün habercisidir.Bu gölün ardından 2 gol daha yedikten sonra nihayet hakem son düdüğü çalar.Boynu bükük,bi göz kapalı döner soyunma odasına.Duştan sonra çıkarlar tesislerden,düşerler yola..Namık,Aydemir'in koluna girer,beraber yokuş yukarı yürümeye başlarlar...

Bölüm-2/ÇAY..NOLUR DAHA FAZLA ÇAY

(Aydemir’in ağzından)
İtöldüren yokuşu denilen yolu çıktıktan sonra,Kel Nihat'ın kahvesine saptık.Oturmakta olan esnaf ve mahalleli,Namık'la kaçırdığı gollerle ilgili dalga geçmeye başladı.Namık bütün bunlara kahkahalara eşlik ederek,"Hahanapimmınakoyimhaha" nidalaları çıkarmaktaydı.Namık'ın bu tavrı beni rahatsız etti.Taşıdığı formanın kutsallığının farkında değildi.Bu tavır affedilemezdi.Yine de onu taraftarın önüne atmaktansa,seviyeyi yükseltme çabasıyla"...beslenmiyo abi çocuk..kanattan akan yok..şöyle sağlı sollu bi kaç orta...yok,besleyen yok..."ama kimsenin umrunda değildim.Oturanlardan biri,malzemeci İsfendiyar abinin abisi olan Taylan abiydi.Gülmekten yaşaran gözlerini silerken:
"-Ya Aydemir,sen ne zaman oynican oğlum ya.Isına ısına buharlaştın b'olum!!"
hep beraber patlattılar kahkahayı...Namık ibnesi hepsinden çok gülüyodu..ifrit oldum hepsine.."Nihat abi çay versene!" diye bağırdım..Bütün öğleden sonra ve akşam çay içtim..durmadan çay içtim...daha fazla çay...biraz daha fazla çay...

Bölüm-3/YA BİR YOL BUL,YA BİR YOL AÇ,
YA DA YOLDAN ÇEKİL
(Böyle gidemezdi..Derhal yeni bi yol bulmalıydım..)Yaklaşık 60 çay içtikten ve 12 sefer çişe gittikten sonra yolda yürürken bunları düşünüyordum.Evin olduğu sokağa girince,çöp bidonunun dibinde pinekleyen 2 kedi gördüm.Bi süre onları seyrettim.sonra aklıma Beşiktaşlı Olcay'ın "Muhteşem sol ayağımla yapıştırdım!" lafı geldi.Takım malzemelerimin olduğu "Abidas" marka çakma malzeme çantamı usulca yere bırakıp,ökçelerine bastığım iskarpinlerimin sol tekini çevik bir hareketle kedilere fırlattım.PHHFFFFIIIIIIKKKHHH diye bi ses çıkararak kaçıştılar.KKIIIKKHHHEHHEEHEHİİİH diye piç piçgüldüm. bi yandan da sekerek ayakkabıma doğru gittim.ayakkabımı giyer giymez somurtmaya ve yürümeye devam ettim. bikaç metre yürüdükten sonra aklıma çantam geldi.cebimdeki bozuk paraların ses çıkarmasını engellemek için cebimi tuta tuta koşup çantamı aldım.sonra eve doğru yürümeye devam ettim.eve varınca cebimi karıştırıp anahtarı bulmaya çalıştım.bozuk paraların arasında bi yerdeydi.en son cebimdeki herşeyi avuçlayıp çıkardım.7 lira 75 kuruş ve anahtarı çıkardım.kilidi çevirdim,kapıyı kendime doğru çektim.2 sefer omuzladıktan sonra kapıyı açıp eve girdim.tam yatağıma kendimi atmıştım ki,çantayı kapının önünde unuttuğumu hatırladım.tekrar kapıya gidip çantamı aldım,yatağa geçtim.derin düşüncelere daldım.böyle olmicaktı.bu takımda geleceğim yoktu.alacaklarıma karşılık bonservisimi alabilir ve başka bir takıma gidebilirdim.hayır gidemezdim!!çünkü alacağım yoktu!!!hocaya 200 lira borç verip bu alacağımdan vazgeçebilirdim!hayır geçemezdim,çünkü 200 liram yoktu!!!...hayır hayır!bu böyle gitmezdi..önümüzdeki hafta da beni oyuna almazsa,yeni bir yol bulacaktım,kararlıydım..bu düşüncelerle uyudum.rüyamda Beşiktaş'a transfer oluyor,düz koşu yaparken Tolga Zengin'nle samimi şakalaşmam gazetecilerin gözünden kaçmıyordu..

bütün hafta boyunca antrenmanlarda köpek gibi çalıştım..maç günü geldi.hoca kadroyu tahtaya yazdı...ve...

Bölüm-4/YENİ UMUTLAR,YENİ BAŞLANGIÇLAR…
Kadro açıklanmış ancak benim adım yine yazılmamıştı.Bu kadar sabretmişken bu maçın sonuna kadar da sabredebilirdim.Bakarsın maçın ilerleyen dakikalarında,kurtarıcı olarak oyuna sürülebilir,maça hareket kazandırabilir ve takımıma getirdiğim heyecan ve hareketlilikle alınacak galibiyetin baş mimarı olabilirdim.Soyunma odasından çıkıp,tekrar kulübedeki yerimi aldım.Maç başlamış,rakibimiz bizi kendi yarı sahamıza hapsetmişti.Ama bizimkiler iyi direniyordu.Sağlam savunmayla,sadece 2 gol yiyerek ilk devreyi kapattık.2. yarının başında ilk tehlikeli atağımızı gerçekleştirdik ama,Namık’ın vurduğu şut az farkla dışarı gitti.Bu atak takıma biraz heyecan getirse de,rakibimiz bu pozisyonun 30 saniye sonrasında 3. golü bulmuştu.Hocamın gözünün içine bakıyordum.beni oyuna almalıydı.bunu yapmalıydı.kulübün geleceği buna bağlı olabilirdi.bu cesareti gösterebilmeliydi..almadı..yapmadı…gösteremedi…maç,rakibin son dakikada kendi kalesine attığı golle 9-1 sona erdi..bu son damlaydı.taşmıştım.sinirle soyuma odasına gittim,üstümü değiştirip orayı terkettim.tam yokuşun başına gelmiştim ki,“Aydemir!“ diye bağırdı birisi.Döndüm,İsfendiyar abiydi.
Koçum canının sıkıldığının farkındayım.Ama boş ver,hepsi hallolur.TAMDOKSAN İDMAN YURDU takımının hocası çok sevdiğim bir dostumdur.Senden bahsettim ona.Git bi görüş.kendini gösterirsen sana yardımcı olur.Burda çalıştığının yarısını çalış,ilk 11 garanti..“diyerek bana dünyaları verdi.O anda İsfendiyar abi adeta bi aksakallı dede,adeta tutan bir iddaa kuponu gibi geldi gözüme!sevinçle sarıldım.“Seni mahçup etmicem abim!“ diyerek hemen söylediği yere doğru yola koyuldum.
Dediği yer,bir işhanının 2. katinda bir yerdi.3 dükkan birleştirilerek kulüp binası haline getirilmişti.3 dükkandan 2sinin kepenkleri kapalı,sadece giriş kapısının olduğu yerdeki kepenk açıktı.Çekinerek içeri girdim.duvarda kulübün,çakan 2 yıldırım ve ortalarında T.İ.Y. yazısı olan arması vardı.Yıldırımlar,kulübün renklerine atfen sarı-siyah renklerdeydi.
Beni gören bi kişi bana doğru gözlerini dikti.“Sermet hocayla görüşcektim.İsfendiyar abi beni yolladı.“ dedim.adam hocaya durumu anlatmak için içeri geçti.Ben de,“Karpatların İbrahim Üzlümez’i“ olarak nam salmış olan Sermet hocayı heyecanla beklemeye başladım…

Bölüm-5/UMUDUNU KAYBEDENLER,ALKIŞI HAKETMEYEN SİHİRBAZLARDIR …
Beklemelerin neticesinde,Sermet hoca geldi.Beni tepeden tırnağa süzdü ve „Malzemen var mı?Krampon,tekmelik felan?“ diye sordu.“Var hocam!“ dedim heyecanla.süzmeye devam etti. Bi 45 dakka sonra,“Tamam yarın saat 11’de top sahasında ol.Antrenmana çıkacaksın…“ sevinçten mahalleye kadar depar attım.Oradan kahveye gidip bizim yavşak hocayı buldum.Durumu anlattım.Ben anlatırken,okey oynuyor,arasıra gelmeyen taşa sövüyordu.Lafım bitmişti.öyle bekliyordum.takozundaki taşları dökerken nihayet bana baktı..“Git kulüpten al lisansını…“ diyiverdi.Sağlam durmaya çalışıyordu ama ben anlamıştım içten içe kahrolduğunu.Arkamdan „Olm şu masaya çay getirin,bi çaylayın bizi ya..“ demesinden belliydi ne kadar üzüldüğü.mutlu insan çay mı içerdi?...
Hiç umurumda olmadı.o akşam güzelce dinlenip,sabah saat 8’de top sahasına gittim.takım arkadaşlarım gelene kadar hayaller kurdum,kendi kendime olacakları düşledim.Birazdan takım antrenmana çıkacak,hocam beni omuzumdan tutup arkadaşlarımla tanıştıracaktı.Ne kadar iyi bir topçu olduğumdan dem vuracak,bana ne kadar güvendiğinin altını çizecek,takıma güç katacağımdan emin olduğunu vurgulayacaktı.Malzemeci gelip soyunma odasının kapısını açtı.Girip üstümü değiştirdim.bu arada yeni takım arkadaşlarım geldiler teker teker.hepsi de meraklı gözlerle beni süzüyordu.Sahaya çıktık.hoca sahanın ortasında,sağ ayağıyla bir topa basmış,ağzında sigarasıyla bizi bekliyordu.düz koşuyla başladık.“beni birazdan tanıştıracak heralde.“ diye düşündüm.tanıştırmadı..ne düz koşudan sonra,ne istasyon çalışmasında,ne de çift kale maçtan sonra..sadece çift kaleden önce,“Hangi mevkide oynuyon sen?“ dedi.“Forvetim hocam!“ dedim…baktı,baktı,baktı…“Sol açığa geç!“ dedi..“Aman hocam ben açıkta oynayamam..hele sol açıkta hiç oynayamam!.solak değilim ben bi kere!“ diye geveledim ağzımda..bi kere daha baktı uzun uzun,“geç…sol açığa geç…“ dedi..geçtim..yol oldu orası..ne içeri girebildim,ne deplase olabildim,ne top taşıyabildim.. antrenmanın sonunda,adım „Yenigelen“e çıkmıştı.. bitti antrenman..ben de bittim…ama mücadeleyi bırakmayacaktım..Şu hayatta değer verdiğim tek adamın,Seyfi babanın lafı geldi aklıma;“Herşeyini kaybet Aydemir,ama umudunu kaybetme..mücadele edicez,savaşıcaz..yaşamak bi göz boyama,illüzyon..herkes,geri kalanları kandırmak için sahneye çıkmış bir sihirbaz!yapamazsan numarayı tekrar dene!foyan ortaya çıksa da,mücadeleni alkışlayacak birileri bulunur elbet..dene!yine dene!!belki yara alıcaz ama,ama kesin olan bir tek şey var,o da muhakkak kazanacağımızdır..umudunu kaybetme Aydemir…unutma oğlum,umudunu kaybedenler,alkışı haketmeyen sihirbazlardır…“Ne demek istediğini hiç anlamamıştım..çok uzun bi konuşmaydı bi kere,akılda tutmak zordu..bu yüzden yazmıştım bu sözleri,ama yine de anlamıyordum..olsundu..Umudunu kaybetme demişti bana Seyfi baba..kaybetmeyecektim!
Bölüm-6/HERKESİN KAZANACAĞI BİR GÜN VARDIR.ÖNEMLİ OLAN,O GÜN ORADA OLMAKTIR!
Geldiğim günden beri 3 maç geçmiş,1 dakika bile süre almamıştım..umudumu kaybetmeden çalışıyordum.4.maçın kadrosu açıklandığında da yine yedekler arasındaydım.Kulübedeki yerimi aldım,maçı izlemeye koyuldum.zaman zaman saha kenarına kadar geliyor,arkadaşlarıma taktikler veriyordum.aslında takım arkadaşlarım umurumda değildi.tek derdim hocanın orda olduğumu farketmesiydi.devre arası oldu,2.yarı başladı,zaman akıyordu..dakikalar 72yi gösterirken,hocam ısındığım alana doğru baktı,eliyle beni çağırdı..inanamadım!koştum.. ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.. Çünkü sonunda gerçek bir topçu oluyordum,oyuna giriyordum sonunda...kulübeye vardım..hocam bana bakmadan,“HAZIRLAN!“ dedi..hazırlandım..yanına geldim,şortumu düzeltirken verdiği taktiği dikkatlice dinledimforvet arkasında oynayacak,atklarda defansı uyutup gizlice arkaya sarkacaktım...15 numaralı formamla saha kenarındaydım işte..tabela kalktı..giren oyuncu,çıkan oyuncu belirtildi.skor tabelası 2-2’yi gösteriyordu,ama değişecekti birazdan,ben değiştirecektim!.
 Bi kaç ver-kaç,bir iki al-ver yaptıktan ve güvenimi tazeledikten sonra,sağa sola deplase olmaya başladım..yırtık uçurtma gibiydim.ama top ayağıma 4 sefer değmişti ve daha 1 metre top sürmüş değildim..zaman akıyor,herkes bana „napıyon amk!“ der gibi bakıyordu.umurumda değildi.deli dana gibi koşturmaya devam ediyordum..dakikalar 90dı.takımın etkili elemanlarından Filinta Hasan,rakip yarı alanının ortalarından bir top şişirdi.top süzülüyor,herkes bakıyordu…top bizi geçecekti,duruma bakılırsa rakip defansı da geçecekti..napmalıydım?..öylece topa bakıyordum..o an,bu andı..koştum..2 stoperin ortasıdan geçtim..olaya uyandıklarında çok geçti,5 metre fark atmış,bana doğru sülen topa bakıyordum..top geldi,geldi,geldi…omuzumun üstünden,önüme doğru süzüldü..tam ceza sahası üstünde buluştuk onunla..canım benim..biricik futbol topu..onca zaman peşinden koşturduğum,hakkında hayaller kurduğum,düşlediğim…geldin demek..“Şimdi nıammına koydum senin!“ diyerek allah ne verdiyse abandım!çok iyi oturmuştu ayağıma.top gitti,kaleci uçtu,top gitti,kaleci uzadı…top gitti,herkes baktı,dünya sustu,zaman durdu…
Bölüm-7/HER YERİNDEN ÖPÜYORUM AYDEMİR!
Top gitti..ben baktım arkasından,o gitti…bi anda GOHOOLLL!!! diye bir haykırış yükseldi..olmuştu..formamı çıkardım,salllayarak koştum..rakip takımın hocası elleri başının arasında kaleye bakıyordu..arkadaşlarım bana doğru,yan hakem orta çizgiye doğru koşuyordu..olmuştu!Aydemir vurmuş gol olmuştu!Arkadaşlarımla sevgi yumağı olmuştuk.bi kaç dakika daha maç oynandı ve hakem son düdüğü çaldı.kazanmıştık!benim golümle kazanmıştık.sırtımı sıvazlıyorlardı,aferin diyorlardı,sarılıyorlardı…mahalleye döndüğümde de devam etti bu coşku..duyulmuştu attığım gol.kahveye girip,meyveli soda söyledim..Namık geldi,sarıldı bana..bi soda da ona söyledim.kazanmıştım,çay içmezdim..çay kaybedenlerin içeceğiydi,meyveli soda kazananların!
Alkışlar ve aferinler arasında çıktım kahveden.Eve gittim,uzanıp,suratımda gülümsemeyle tavanı izledim.çok mutluydum..önümüzde 5 maç vardı.hocam oynatırdı belki beni yine.belki bu sefer 20 dakika değil,45 dakika,sonra 90 dakika..neden olmasındı!akşam güzelce bi uyku çektim.Sabah bir başka Aydemir olarak uyandım.daha cesur,özgüveni yüksek daha mutlu bir Aydemir.hemen antrenman sahasına geçtim.takım gelmeden topla biraz çalıştım.arkadaşlarım geldi teker teker.bu sefer uzaktan farkettiler beni.el saaladılar,selam verdiler,hal hatır sordular.artık adımı söylüyorlardı.Aydemir diyorlardı.sanki adım yıllardır söylenmemiş gibiydi.hocam beni bi kenara çekti.bunun daha bi başlangıç olduğunu,havaya girmememi,ayaklarımın yere basmasını söyledi.haklıydı.zaten ben de öyle havaya falan girmemiştim.daha çok çalıştım,daha çok koştum,daha çok nefes açtım..esnettim,gerdirdim.. haftasonunu iple çektim.maç günü geldiğinde heyecandan kalbim duracaktı.adım yine yedekler arasına yazıldıysa da,umutluydum..girecektim oyuna..ilk yarısını 1-0 önde kapattığımız maçın devre arasında,soyunma odasına girer girmez,hocam „Aydemir hazırlan!“ dedi..bekliyordum..maç bıçak sırtındaydı,girip takımımı sırtlamam,atacağım gol ya da gollerle maçı kopartmam lazımdı.15 numaralı formamla,santra noktasındaydım.başladı 2.yarı..başlar başlamaz da,rakip takım topu ağlarla buluşturuverdi.hocam kenardan bana bakıyordu..takım arkadaşlarım bana bakıyordu..sahanın yanından akan yoldan geçen arabaların şoförleri bana bakıyordu..Paris‘in Pigalle semtindeki Cezayir’li göçmenler,Hamburg St.Pauli’deki fahişeler,Urfa’nın Bozova ilçesinde halay çekmekte olan halk ve davul zurna çalan müzisyenler,Sau Paolo’da sahilde top oynayanlar,Wall Street’te parayla oynayanlar,bokuyla gülle oynayanlar,insanın gururuyla oynayanlar…herkes bana bakıyordu.bir kere daha santrayı yaptık..derinlemesine paslar atıyor,muhteşem bindirmelerle rakip savunmacılara zor anlar yaşatıyordum.dakika 70 küsürdü..İnsanlar halen bana bakıyordu.bir duran top organizasyonunda,cezasahasının uzak köşesinde kendimi unutturdum.kimsenin aklına gelmiyordum,arayan soran yoktu..topu yerden ceza yayına oynayan arkadaşım,yerinde çakılı kalmış,olacakları beklemeye başlamıştı.top diğer arkadaşıma gelir gelmez „Buraya!Buraya!“ diye bağırarak,elimle topu atacağı yönü gösterip koşmaya başladım.arkadaşım bunu gördü ve topu oraya doğru yuvarladı..içimden „Unutma!unutulanlar,unutanları asla unutmazlar!“ diyerek,beni uzak köşede unutan futbolculara keseceğim ceza için topa doğru koştum.Birbirine koşan 2 sevgili gibiydik..buluşacaktık ve mutlu son olacaktı.kale sahasının köşesinde topla buluştuk.beni tanıyabilmesi için yakama kırmızı bi karanfil takmamıştım,ama o beni nerde görse tanırdı!..bi topa bi kaleye baktım.kaleciyle kısa bir gözgöze gelmenin ardından tekrar topa bakıp,şutumu çektim!..
Bölüm-8/ZAFER INANANLARINDIR!
Bana bakan yoktu,herkes topa bakıyordu.ama çok uzun sürmeyecekti..kalecinin kapattığı köşeden ağlara giden top,“bana ne bakıyonuz amk!herif ne vurdu öyle be!“ dercesine ağlarla kucaklaştı!..yine çığlıklar,yine sarılmalar..Aydemir’di bu!orada o pozisyon verilir miydi hiç!cezayı keserdi tabi..kesmiştim!..bi de 85te penaltı yaptırmış,maçın kazanılmasında şüphesiz büyük pay sahibi olmuştum..insanların bana bakışı değişiyordu.artık kaybeden değil,kazanan,kazandırandım.Ligin son maçı olan,eski takımım TERSKÖŞESPOR maçına kadar oynanacak olan 3 maçta da 90 dakika görev alıp 5 gole imza atmıştım..Bana değer vermeyen bir camiaya karşı intikam zamanıydı..deli gibi çalışıp kondisyon yükledim..teknik heyet benden çok memnundu.hazırlandım..gece demeden,gündüz demeden,yatak odamdan mutfağa bile koşarak gidiyordum.kondisyon önemliydi..maçtan bi gün önce yatsı namazı kılıp,dua ettim.eski hocama gününü göstermeliydim! 
Maç günü motivasyon için hiç evden çıkmadım.sürekli kendimi motive ettim.Mahmut TUNCER’in Jandarma şarkısıyla kendimi gaza getirdim.Maç saatinde ise,motivasyondan patlamak üzereydim.bi an önce maç başlasın ve gollerimi sıralıyayım diye kendimi yıpratıyordum.çıkış tünelinde eski hocamla göz göze geldik.bakışlarını kaçırdı deyyus!sonra İsfendiyar abi geldi.“Zaten ben başaracağını biliyordum!“ der gibi baktı yüzüme..ben de ona baktım,sarıldık..başarılar diledi ve gitti.
Maç başladı!talan etmiştim ortalığı dakikalar 63’ü gösterirken,kendimin ve takımımın 5. Golünü TERSKÖŞESPOR ağlarına bırakmıştım.Hocam beni alkışlatmak için 89. Dakikada oyundan alırken,ibneliğine eski hocamın önünden geçerken elimi şortumun içine sokup,onu delirttim!maçtan çıktık.ezeli rakip,ebedi dostum Namık’la kahvede buluştuk.ben meyveli soda içtim,Namık çay içti..Çay kaybedenlerin içeceğiydi…kahveden çıkıp 12 tane bira alıp benim eve geçtik.biraları içtik,eski hocama sövdük,beni övdük..överken sızdık..sabah Namık beni dürttü!antrenmana mı geç kalıyodum lan niye dürtüyodu bu beni böyle!kafayı kaldırıp:
„-Ne var lan!Ne dürtüyon?“ dedim.
„-Lan mı?uyandır dedin uyandırdık birader.Aydemir’e gitmiyon mu sen?geçtik Başkale’yi,kalk.
Bi an kendime geldim.doğru ya lan!Babamın dükkanı batırdıktan sonra amcalarımın yanına dönüyordum ben.Van’ın Başkale ilçesine bağlı Aydemir köyüne..babam köyüyün adını vermişti bana.yapacak bi şeyim kalmayınca ben de oraya dönüyordum işte..tali bir yolun başladığı yerde indim otobüsten..yolun ağzında bi levha vardı:“AYDEMİR-2 KM.“baktım uzun uzun..babamın hep,üzüm bağlarıyla çevrili,incecik bi yol dediği,Aydemir’in yolu burasıydı demek..bi an bütün moralim bozuldu..
„-Kim yüricek şimdi 2 km amk yaa..“ diye inledim…



9 Mart 2015 Pazartesi

Çare Sergen


Ülkemizin önde gelen bira firmalarının birisin sponsorluğunda gerçekleştirilmiş olan bir alkol gecesinin neticesinde, Metin’in yer yer kahve lekeleri ve şekerli bir sıvı olmasını umduğum beneklerle kaplı çekyatında sızmıştım. Ara sıra uyanıyor ve Metin-Bünyamin ikilisinin, kulağıma gelen sohbetine kulak misafiri oluyordum. Her türlü misafirliğin kısa olanı makbuldür diyerekten, kaldığım yerden tekrar sızıyordum. Nasıl becerdiğimi anlamamakla beraber, bu sızmalar ve kulak misafirlikleri arasında rüyalar görüyordum. Bu rüyaların bir tanesinde, 23 Nisan bayramı vesilesiyle mahalle muhtarımız olan Hüsamettin Cindoruk’un koltuğuna oturuyor, sınıf öğretmenim olan İstemihan Talay’la beraber yerel gazetecilere poz veriyordum. Sağ yanımdan soluma doğru dönerken,  araya Bünyamin’in coşkulu sesi giriyordu:
-Ne demek lan Hagi Alex’den büyük topçu! Ağzından çıkan şey, kulağın varlığından bihaber!
-Değil mi lan!? Alex ne yapmış Avrupa’da! Bana Avrupa kupalarında iyi oynadığı bi tane maç söyle!
-Olum adam bu ligde hem gol, hem asist kralı olmuş! Şampiyonluklar yaşamış! Kaptanlık yapmış! Heykeli dikilmiş ulan adamın! Var mı Hagi’nin heykeli?
-Hitler’in de heykelini yaptılar! Büyük adam mıydı Hitler!!
-Büyük denmez ona ama kendi davasında başarılı olmuştur neticede!
-Başaralı mı oldu? İntihar etti lan adam!!
-Ne intiharı lan kepçük!! Adam Brezilya’ya döndü, gene kaptan yaptılar!
-Olum Alex’ten mi bahsediyoruz, Hitler’den mi?
-Farkeder mi lan! Her ikisi de kendi alanlarında başarılı adamlar!
-LAN İNTİHAR ETTİ DİYORUM ADAM, İNTİHAR!
-Hala intihar diyor ya! Olum tivit attı geçen bizim derbiden sonra!
-Hitler mi?
-Ne Hitler’i lan gergedan!!! İntihar etti o, nasıl tivit atcak!! Salak ya, yemin ediyorum gerizekalı bu çocuk!


Orada koptum mevzudan… Tekrar rüyalar alemindeydim. Bu kez rüyamda BİM’in üst düzey yetkililerinden birinin danışmanlığını yapıyor, Kahtalı Mıçı’nın, verdiğimiz sponsorluk desteğiyle çıkardığı “LE LE LE Sakine” albümünün tanıtım kokteylinde boy gösteriyordum. Bir elimde şampanya kadehi, diğer elimde kürdana saplanmış bir adet çiğköfte sıkımıyla misafirlerle konuşuyordum. Her gittiğim bistroda kadehimi elimden bırakıp misafirlerimizle şakalaşıyor, gülüşmeler arasında bir sonraki bistroya geçiyordum. Bu esnada sahneye çıkan Metin, mikrofonu eline alıyor ve şöyle diyordu: 
-Baykal’ın vizyonu yoktu! Vardı diyen siyasetten bi bok anlamıyodur!
-Kılıçdaroğlu’nun var diyosun!
-Hayır. Onun da yok.
-E sen demedin mi var diye!
-Ben Baykal’ın yoktu dedim.
-Ben Baykal’ı mı sordum sana?
-Yok Kılıçdaroğlu’nun varmı dedin?
-E Baykal’ı niye anlatıyon o zaman?
-Ben Baykal’ın vizyonu yok dedim!
-Hala Baykal diyo yaa!!

Salyalarımı yastığa akıtarak, yüzü koyun döndüm. Bu kez rüyamda mahalle abimiz İlyas Salman yeni bi minibüs almış, beni de muavin olarak yanına almak istiyordu. Babam bizi terkedip gittiği, Annem ben daha çok küçükken öldüğü için beni büyütmüş olan dayım Kazım Kartal buna şiddetle karşı çıkıyor, “Hayır! Sen okuyacaksın! Büyük adam olacaksın! Annenin emanetisin sen bana. Anlıyor musun? Okuyacaksın sen!” diyerek, beni omuzlarımdan tutup silkeliyordu. “Ne bok yerseniz yiyin yaa, bana ne!” diyerek onların ikisini orada bırakıp, arkadaşım Sezercik’le beraber, Ayşecik’le kesişmek için Kız Meslek Lisesi’ne doğru yola koyuluyorduk. Okulun dağılmasının ardından Ayşecik 2 örük yapılmış saçlarıyla salınarak koşuyor, kapıda bekleyen hususi otomobile doğru süzülüyordu. Araba tam önümüzden geçerken simitçilik yapan Ediz Hun’a çarpıyor, Ediz Hun kör oluyor, simitler yola saçılıyordu. Ben ve can arkadaşım Sezercik, yerdeki simitlerden 5-10 tane alıp bileğimize takıyor, birer tanesini de kemirerek mahalleye dönüyorduk. Karşıdan gelen bir abi, bize “Gençler, Merkez Bankası nerde?” diye soruyordu.
-Ha!! Nerede Merkez Bankası? Dolar olmuş ebesinin nikahı, Euro aynı nikahta alkolü fazla kaçırmış enişte… Niye müdahale etmiyorlar lan o zaman!
-Ya bi siktir git Bünyamin ya! Öyle kolay mı lan o işler?
-Ne demek kolay mı!? O mevkiye gelmişsen, o maaşı alıyosan, o resmi araçlara binip benim paramla alınan benzini yakıyosan, bunun da çaresini bulacaksın kardeşim!
-Haydaaa! Tuttu nerelere çekti konuyu yaa! Ulan öyle bi şey olsa müdahale etmezler miydi?
-E faizleri düşürsün!
-O nerden çıktı ooluum?
-İndirecek abi! Faizleri indirecek! Sıradan bi banka mı orası! Merkez Bankası lan o… Ne demek merkez? Centrum ne demek biliyon mu? Centrum. İngilizce?
-Sen İngilizce mi biliyon lan at kafası!
-Ben bilmiyorum, ama o bankanın başındaysan İngilizce bileceksin birader! Onun için oradasın!
-İyice manyaklaştın! İngilizce bilmek için mi orada o adam?
-E faizleri düşürsün o zaman!

Altımda kalan kolum uyuşmuştu. Kolumu çekyattan sarkıtıp kan gitmesini beklerken tekrar sızmış, kahvede taş çalarken yakalanmış olan Cemal Süreya’yla amansız bi ağız dalaşının içinde bulmuştum kendimi. Üstat, ısrarla taş çaldığını inkar ediyor, takozdaki fazladan 2 taşıysa, eli yanlış dağıtan Che Guevera’nın iş bilmezliğine bağlıyordu. “Hasta la siempre!” diyerek yerinden fırlayan Commandante, kahve sahibi Hulusi Kentmen’in hışmına uğruyor, “Hasta masta diye bağırmayın bir birinize, hasta etmeyin lan adamı!” diyerek ağırlığını koyuyordu. Olayın demokratik yollarla halledilmesine karar veren kahve ahalisi, sandık başına gidiyor, sandıktan Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Okey partisi birinci çıkıyordu. Cumhuriyet Halk Okeyi 2. Parti olarak kahveye ana muhalefet olarak girerken,  asıl sürprizi Demokratik Sol Okey ve Milliyetçi Hareket Okey’i yapıyor ve barajı geçmek için gereken oyu alamayarak kahve dışında kalıyordu. Balkon konuşması için Recep Tayyip Erdoğan’ı davet etmek üzere mikrofonu eline alan Bünyamin:
-Bizim günahımız Suriyeli olmamak mı bilader!?
-Konuyu hep başka yerlere çekiyosun sen!,
-Hayır bana bunun cevabını ver! Bizim suçumuz, günahımız, efendime söylim, kabahatimiz Suriyeli olmamak mı?
-Kardeşim savaş var diyorum savaş! Savaş mağduru bu insanlar, geri mi çevirseydik? Gidin, ölün mü deseydik?
-İyi de, gelin memleketin anasını sikin demekle iyi mi ettik peki?
-Tabi ki iyi değil. Ama öbür türlüsü de vicdana sığmaz…
-Netice? Suriyeliler kampa sığmıyor, öbürü vicdana sığmıyor! Bizim günahımız ne?
-Bizim bi günahımız yok, ama yaşanan süreç içerisinde kaçınılmazdı diyorum ben.
-Bal gibi de kaçınılırdı efendim! Ulan Urfa’da Suriyelilere karşı 20.000 kişi protesto yürüyüşü yapmış, 12.000’i Suriyeliymiş! Bu nasıl memleket ya!
-Senin insanlığına tüküreyim be! Seni yoğun bi kampa alıp beynini resetlemek lazım!
-He Suriyelileri sokamadığınız kampa benim gibileri sokun siz! Benim günahım ne lan! Suriyeli olmamak mı?!

Suriyeliler falan derken kafam iyice karışmıştı. Bu kez rüyamda Romalıydım. Senato’ya giderin kralını yapan Sezar’ın ayak işlerini yapan bir Endülüs Emevisinin oğluydum. Babamla beraber ha babam deh babam, Sezar’ın işlerine koşturuyorduk. Yunanistan’da düzenlenen olimpiyatlarda Roma-Yunanistan arasında oynanan cirit oyunu berabere bittiği için seri ok atışlarına geçilmiş, son oku hedefin üstünden dışarı atan Roberto Baggio da, ceza olarak benim emrime verilmişti. Baggio’yla beraber, Sezar’ın tacı için yaprak yolmaya çıkmış, en parlak ve en taze yaprakları aramaya koyulmuştuk. Biz böyle avare avare dolaşırken, ağaçların arasından babamın bize doğru koştuğunu gördük. Bedri Baykam’ın vücudu içindeki babam,  “Sezar bıçaklandııııı… Ambulaaaaannnsss!” diye feryat figan koşturarak, sol kanatta önündeki boşluğu değerlendiren İbrahim Üzülmez gibi yanımızdan koştu gitti… Biz de arkasından zapırdadık… Babam son çizgiye kadar inip gidecek yeri kalmayınca, dizlerinin üstüne yığıldı. Baggio babamın üstüne kapanıp, “N’oldu Urzaiz Emmi! Ne bıçağı, ne Sezar’ı?” diye sordu. Babam bi yandan hıçkırarak ağlıyor, bi yandan da “Sezar…. Senatodakiler, Sezar’ı bıçakladı…” diyiverdi… Baggio şoka girmişti, gözlerini gözlerime dikmiş, öylece bakıyordu… Alt dudağımı bir süre ısırıp, aynı anda iki yumruğumu sıkarak sıktığım dişlerimin arasından: “Kesin Brütüs ipnesi yapmıştır!” diye tısladım!.. Babamı bir ağacın dibine bırakıp senatoya koştuk. İçeri bir girdik ki allaaaaah, ortalık elli altı olmuş! Bağırtılar, ağlamalar, zafer çığlıkları hepsi bi arada… Bu kargaşa arasında bizim Metin yeni Sezar olmuş, konuşma yapmak için kürsüye çıkmıştı:
-Senin dediğin şey, bizim gibi tam medenileşmemiş toplumlarda olmaz.
-Biz medeni değil miyiz? Yabani miyiz biz?
-Birey olarak bakma olaya. Genel toplum yapısına bakarsak medeni değiliz, evet.
-Ya sen yemin ediyorum toplum düşmanısın! Devlet düşmanısın, vatan haini gibi bi şeysin lan sen!
-Yine saçmalıyorsun ama artık şaşırmıyorum. Zaten bana sorarsan yeryüzünde gerçek anlamda medeniyetten söz etmek söz konusu bile değil. Irkçılık var, sınıfsal ayrılıklar var, eşitsizlik var… Var da var.
-Sen tut 2 yıllık pazarlama bölümünü 3 yılda ancak bitir, sonra gel sosyolog ol bana, toplumun fotoğrafını çek… Yürü be Metin be! Türkiye seninle gurur duyuyor! Görüyor musun canım Türkiyemi! Sen ona medeniyetsiz diyorsun ama o gene de seninle gurur duymakta bir beis görmüyor?
-Bunları bilmek için sosyolog olmaya gerek mi var lan antilop!
-Lan olum sen tutmuşsun ırkçılık mırkçılık diyon! Ulan ırkçılık her yerde var, biz de yok lan!
-Allah allah? Sen herhangi bir azınlığın mensubu değilsin ki lan götoş! Onlara karşı bir haksızlık yapılmadığını hangi hakla söylersin?
-Bu memlekette zenci öldürülüyor mu bilader? Ver ırkçılığa bir örnek?
-Çingene kılıklı adam diye insanları aşağılayan biz değil miyiz? Birazcık esmer adama Allah’ın arabı diyen biz değil miyiz? Irkçlık değil mi bu?
-Sen hakkaten yüce divanda yargılanacak bir zihniyetsin ya! Ama yok, yüce divan olmaz sana, seni aşşaalık divanda yargılamak lazım… Divan bile olmaz lan, seni bu çekyata yatırıp iyi bi dövmek lazım…

“SERGEN ATI ŞAMPİYONLUK GELDİİİİİ!!!” diyerek fırladım çekyattan! İkisi de korkudan sıçradılar.. Karnımı kaşıyarak, bunların yanından geçip tuvalete gittim. Dönüşte ikisini de şaşkın bir halde bana bakarken buldum.. Çekyata uzandım. Sağ kolumla gözümü kapatıp:

“-Bu topraklara gelmiş en büyük topçu Sergendir olum, Sergen.” Dedim,sızdım.

7 Mart 2015 Cumartesi

Çarptığın kapı,kapıcı ve yokluğun üzerine

Giderse ölecekmişim gibi bakıyordum gözlerine.Biliyordum ki,giderse ölmem ve öylesi çok daha kötü biliyorsun.”Allah ele ayağa düşürmesin.” diye bir temenni ortaya atılmışsa vardır bir bildikleri;ve çok az yanılıyorlar kahretsin!Neyse işte,ben buna böyle giderse ölecekmişim gibi bakarken,boğazımda bir hırıltıyla,attığı fırçayı dinliyordum.Durumun vehametinden kaçmak içinse,kalırsa ölmeyecekmişim gibi,beni yaşatacak olan bir teşhis seansıymış gibi hayal ediyordum vaziyeti.İlacımın “yanımda kalması” olduğunu er geç teşhis edip,göğsüne bastıracaktı beni. Kısacık sorularla uzunca bir ilişkiyi kan revan içinde bırakmıştı.Sordukça soruyor,ben hırıldıyor ve inliyordum cevaben.”Peki böyle yapınca acıyor mu?” diyerek çıktı gitti kapıdan.Ben ki,serumun bağımlısıyım,ve katiyen iğneden korkmam,kapı çarpılmasından sonra salona dolan sessizliğin ortasına doğru kükredim:”Acıdı lan!”

Eşyalar bile büktü boynunu…”gitti hakkaten yaa…” dedi birisi,hangisi olduğunu hatırlayamıyorum şu an.Geçen yılbaşında aldığı televizyon koltuğu “ben de gitsem mi arkasından acaba?..” diye düşünürken,kendi evinden getirdiği kitaplık,”Ben burdayım sana n’oluyo?” diye çıkıştı,bi yandan beni süzerek. Böyle bir finali ne ben bekliyordum ne de çekyat.Hani son ana kadar kalacakmış gibiydi.Yine döker içini kalır sanıyordum; hesap edemedim içini dökerken kırmaktan korkmadığını içindekileri…

Kapı çaldı,döndü sandım.ok gibi fırladım yerimden.kapıcıymış gelen.gürültüye gelmiş.”hayırdır abi,bir gürültü bi patırtı.iyi misin?” dedi.kırkbeş saniye kadar baktım yüzüne,hiç bi şey anlamadı.ben de bi şey anlatmamıştım gerçi.kapattım kapıyı,kapıcı kapıyla kaldı dışarda.

Uyuyakaldım sonra..sonra dediğim bayaa sonra…o gittikten sonra ben hiç uyumadım,hep uyuyakaldım.onu düşünürken,dönmeni beklerken,gıyabında gitme diye yalvarırken.çok sevdiğim bir şair,”Seviyosan git uyu abi,” dedi,”Ancak rüyanda görürsün geri geldiğini!”. o bir şey anlatmıştı,ben yine de hiç bi şey anlamamıştım.işime gelmemişti.öyle ya,o bile gelmemişken,işime niye gelsindi?...şairin yüzüne bakmadım..hazır ben yüzüne bakmamışken onun aklına geldi,”yahu aslında bardağa hep boş tarafından bakmışsızınız azizim,bi de dolu tarafından baksaydınız…”bu sefer baktım yüzüne:”Ne diyorsun şairciğim,ben bizzat bardağın kendisine sordum o bile karar veremedi!abi ben şu an çok doluyum,boş vaktim olunca arim seni diyerek tersledi beni!” dedim..şair sus pus oldu,kalktı işemeye gitti…

Yine uyukaldığım bir sabaha karşının öğle sonrasında kapı çalındı.yine ok gibi fırladım yerimden,bildiğin senaryo işte…devamı da bildiğin gibi;kapıcı…bu sefer kırkbeş saniye kadar bekleyemeden bastım yaygarayı “NE İSTİYORSUN ULAN KAPICI!EN GELMESİ GEREKEN BİR TÜRLÜ GELMİYORKEN SEN NİYE GELİYORSUN ULAN?NİYE ÇALIYORSUN KAPIMI DEVAMLI?GRAMATİK OLARAK ALDIĞI EKTEN DOLAYI ZATEN SENİN OLAN BİR NESNEYİ NİYE ÇALIYORSUN ULAN DURMADAN!?”kapıcı majör bir şokun etkisinde kaldığı kesin bir ifadeyle ama bütün metanetiyle toparlanıp kırkbeş saniye kadar süremi çalmadan,neredeyse mırıldanarak;”on gün oldu nerdeyse ağabey…çıkmadın hiç..sipariş neyim de vermedin…merak ettim…” dedi…çarptım kapıyı yüzüne,kendimi çekyata attım tekrardan, uyuyakalamadım bi daha…


Yokluğu tescillenmişti kapıcı haricinde kimse tarafından çalınmayan kapının zili tarafından.şarj süresi İsviçreli elin adamlarını bile şoke eden bir zaman dilimine uzadığından ve evdeki ağır toz kokusundan..o gün emin oldum artık gelmeyeceğinden;o kendimi kimsesiz hissettiğim,yalnız hissettiğim öğle sonrasında..yüzü koyun dönüp,gömdüm yüzümü yastığıma..yoktu,olmayacaktı… çekyatın da allah belasını versin,kapıcının da!

14 Ağustos 2014 Perşembe

Şiir yazdım

beni sormuşsun boş duvarlara,kör sokaklara,kara kışlara öyle dediler..karnı aç çocuklara rüşvet vermişsin gamzelerini.yolumu tarife bir can paha biçmişsin,öyle mi peki?   yollar çiğnemişsin,yıllar sürmüş peşimden gelmen de vazgeçmemişsin,fırattan kana kana su içmişsin susayınca,sırtını ararat’a verip dinlenmişsin,rivayet budur…  ‘ebâ turab’a,dört kitaba,yüzbir ahbaba sormuşsun nerde eskittiğimi topuklarımı..gözlerinin ışığı yol bakmaktan heba olmuş;efkârını meyle sularken sakiler,mah cemalinde irinli abileler peyda olmuş dediler…  dediler ve sustular sonra..kesildi sesler,iniltiler…dağıldı kalabalık uyanıklığımdan korkup..ürküttü onları kem talihim,uykumun kapı arasından süzülüp gittiler..sen ancak bir rüyada düşerdin zaten benim peşime;kendilerini yola,bunu yüzüme vurup gittiler..  işin aslı mı?..işin aslı benim,beni de boşver…aklımın ipleri bir seyyahın elinde.aklım uzaklarda,seyyahın da kafası güzel…
beni sormuşsun
boş duvarlara,
kör sokaklara,
kara kışlara
öyle dediler..
karnı aç çocuklara rüşvet vermişsin gamzelerini.
yolumu tarife bir can paha biçmişsin,
öyle mi peki?

yollar çiğnemişsin,
yıllar sürmüş peşimden gelmen de vazgeçmemişsin,
fırattan kana kana su içmişsin susayınca,
sırtını ararat’a verip dinlenmişsin,
rivayet budur…

‘ebâ turab’a,
dört kitaba,
yüzbir ahbaba sormuşsun nerde eskittiğimi topuklarımı..
gözlerinin ışığı,yol bakmaktan heba olmuş;
efkârını meyle sularken sakiler,
mah cemalinde irinli abileler peyda olmuş dediler…

dediler ve sustular sonra..
kesildi sesler,iniltiler…
dağıldı kalabalık uyanıklığımdan korkup..
ürküttü onları kem talihim,
uykumun kapı arasından süzülüp gittiler..
sen ancak bir rüyada düşerdin zaten benim peşime;
kendilerini yola,
bunu yüzüme vurup gittiler..

işin aslı mı?..
işin aslı benim,beni de boşver…
aklımın ipleri bir seyyahın elinde.
aklım uzaklarda,
seyyahın da kafası güzel…

mamo c./2014-Mart/Antalya

Şiir yazdım


Aşk,unutmayı bilmeyen arsız kalplerin laneti.göz karası bir bahtın kendi ömrüne ihaneti!katle fermandır,imtihandır.

arsızlığı bu kalbin,tekerrür değil efsanedir artık Ömrüm..kanım,suskunluğuma dermandır…

katle fermandır..derde dermandır…imtihandır…ilk defa direnmiyorum sana,ilk defa dudağımı acıyla ısırmıyor dişlerim..tenhadır.yalnızlık silahını ateşler,ben seni düşlerim..
Aşk,                                                                                                                  unutmayı bilmeyen arsız kalplerin laneti.
göz karası bir bahtın
kendi ömrüne ihaneti!
katle fermandır,
imtihandır.
arsızlığı bu kalbin,
tekerrür değil
efsanedir artık Ömrüm.. 
kanım,
suskunluğuma dermandır…
katle fermandır..
derde dermandır…
imtihandır…
ilk defa direnmiyorum sana,
ilk defa dudağımı acıyla ısırmıyor dişlerim..
tenhadır.
yalnızlık silahını ateşler,
ben seni düşlerim..


mamo ç/2014 haziran-Urfa





7 Nisan 2014 Pazartesi

şimdi sen ne diyorsun?


ha sen, diyorsan ki "biz ayrıyken güzeliz" ona lafım yok tabi.zikrine tahammülsüzüm bu fikrin ama saygım sonsuz.olabilir de hatta..çünkü çok güzel bir şiirin melodiyle buluşup,rezil şarkılara güfte olduğunu bilirim..Ki bizim mutluluklarımız bir meleğin sabah alarmı muhtemelen,zira bu kadar ertelenmesinin başka bir açıklaması yok.

ben de biliyorum senin şarkında detone olduğumu...birbirimizin yaralarına çare olmayacağımızı, kanamalı olduğumuzu zaten eski aşklardan.sokakta karşılaşsak,vitrin camlarının seyrine doyum olmaz..koşar adım geliriz görmezlikten..çolak bir adamın,sakat kolunu hep cebine sokuşu tanınmadığı ortamlarda;birinin ona bi tokalaşma mesafesinde durma korkusundan!.biz seninle artık,elimiz cepte konuşuruz,bir okul sırasında tutuşan ellerimizi birbirine dokundurmadan..çolağın endişesi tanınmıyor olmak,bizim tedirginliğimiz birbirimizi tanıyor olmaktan.

ama bilmediğin de var..ben misal,ne zaman seni gördüm sansam dünyanın herhangi bir yerinde,ikinci kere dönüp bakmam.."seni gördüm!"harika bir harf topluluğudur,kabul,ama kim ispat edebilir,benim sen sandığımın bir başkası olduğunu!.."Seni sandım bugün." desem,ne mutlu hisseder kalbim kendini bi bilsen..Hani bugün,öğleden sonra.Tam hani oturacaktım da sandalyeye de gördüm..hani,arkadaşının telefonda gösterdiği şeye kahkaha atan güneş gözlüklü kız...hani üç saniye bakakalıp,oturmaktan vazgeçip kalkıp gittim ya..kim bilebilir ki,onun sen olup olmadığını,tam ben kalkıp giderken senin de beni görmediğini,arkamdan bakıp beni ben sanıp sanmadığını..kalkıp gitmesem,sen olmadığını anlasam bu düşleri bana ne kurdurabilirdiki!.birini sen sanmak ihtimali böyle güzelken,düşün bakalım,seni görmenin güzelliğinin kendisini..

ha sen, diyorsan ki "biz ayrıyken güzeliz" ona da lafım yok tabi.

27 Mart 2014 Perşembe

Beni Kullanma Klavuzu




"-Abi ne tuhaf adamsın,çözemedim seni..." dedi..
"-Anlatırım bi ara..." dedim.. ama anlatmak uzun iş dedim,yazdım..


Tuhaf biriyimdir..Hep böyleydim.Saman kağıdından mektuplar yapardım;Uçak,gemi yaparken yaşıtlarım.Onlar suda yüzdürürlerdi kağıtlarını,ben düşlerimde..Ne zaman canım sıkılsa hâlâ,bir düşüme biner,giderim... 

Hüzün severim..Şiirlerim hüznümden,hüznüm şairliğim yüzünden..Üzümden şarap yapardı köylüler,ben hüzünden harap ederdim kendimi.Olsundu,ben de böyle bi adamdım..Hüzün severim.Ne zaman hüzünlensem,bir Sezen şarkısını hüznüme katık ederim..

Yol severim,yolculuklar..Kaçmak en net marifetim!Yüzleşmekten korkarım korkularımla;Çünkü hâlâ ümitvar olacak kadar yüzsüzüm bu hayatta.Yüzsüzlüğümü vurmayın yüzüme siz yine de..Dedim ya kaçarım diye..Kaçar gider,yine ne edersem kendime ederim..

Acı dağıtırım.Üzdüklerim affetsin!.Bi çok kişiyi düşman etmişimdir kendime her nasıl olduysa..Bana düşman olmayanı da er geç pişman ederim olmadığına..Bir sihirbazım sahnede ve en fiyakalı numaram:İnsan kaybederim..

Sakarım ben abisi..Ne zaman biriktirsem bi şeyler,içimi kelimelere dökerim..

Sıradaki yalnızlık birinize gelsin...



Yalnızların çift kişilik yataklarda yatması,insanın kendine acı çektirme isteğinden muhtemelen.Hastalıklı bi his.."Yalnızlık umurumda değil"i ispatlama isteğinden ileri gelen...Yağmurun çiftlere romantik gelmesi de çok mantıklı,şemsiyeler tek kişilikken!.

Ama şarkılar...Ah şarkılar herkes için!
Yarana dokunan tınılar,sırrını hatırlatan notalar..eski bir sevgiliyi,yeni bir sevgisizliği hatırlatan güfteler...Eski sevgilinin daha eski bi sevgilisiyle ortak ağladığı bi şarkıya;Eski sevgilinin daha eski sevgilisiyle gülerken çekilmiş yeni bir fotoğrafına bakarken denk gelmek..Hayat bu kadar tuhaf olabiliyor yaşarken ve bu bildiğin delilik!!Şarkılar herkes için,sızılar tek kişilik...

Ama sen kadar sonbaharsın öyle.Gülerken güneşli sabahlar,susarken ufka birikmiş bulutlar;Hangi fırtınaya gebe olduğu bilinmeyen.Konuşurken camda birikmiş yağmur damlası-akmamakta direnen-..Oğlu eve dönmemiş bir annenin pencerede kalması gibi,ağzından çıkacak bir cümleyi beklerken gözlerinde kalmam..beni öpüyor olman,muadili değil "Seni Seviyorum"un;Hayır!Benim dilimde değil!! Farkımda olduğun anlamına gelmiyor,yanımda olman,bunu da böyle bil!! Ben,bunu bilecek kadar yaşadım.

Artık bilerek çıkmayız birbirimizin yoluna.İlk gören değiştirir yolunu en yakın sokaktan.Aynı mekanda çay bile içemeyiz.İlk farkeden hesabı ister garsondan.Para üstünü beklemeden çıkar gideriz,"üstü kalsın"dediğimiz gibi ayrılırken!.Seninle öpüşürken sonsuzluk,sana sarılırken ölümsüzlük münkünmüş meğer..Ama ayık kafayla yaşanamayacak kadar büyük bir şeydi bu..acıların narkozundan,aşkın sarhoşluğundan sıyrılınca yaşanamayacak kadar zor..öyle muazzam,öyle güzel!..

Ben senli bi hayatı ölmezden gelemedim.Sen benim dalgınlığıma gel..